Bir ruh çıkımı zamanda, yenilgisiyle
İçimin, sonuna aydınlık vaat ettiğim yollarından
Çıkıyorum, dibi karanlık bir mumla
Parmak uçlarımdan da bata çıka
Elinin ayasını yalattıklarım, avuçlarında çamurları
Önümde beni kuşatan duvarları
İzlerinden ayırt edilmek isterler.
Ama ben ateşimi sakınır hatta söner geçerim.
Kulağımın irinlerini akıtır, attıkları zafer naraları
Kara çalar yine kara oynarlar
Ellerimden de biçare tıkamak istesem onları
Birinden girip ötekinden çıkan ne varsa şimdi neden yoklar?
Bir ruh çıkımı zamanda, dibi karanlık bir mumla
Dilimin yana yakıla bastıklarını süpürdüğü yerde
Ciğerimden peydahladığı yakıntısını bilecek olsaydım,
Gider miydim kendime, elimle körükle?
Oysa çoğunun aklını başından alıkoysa da, gençlik rüzgarına bile çıkmadım ben.
İnan bana daha kolay olurdu.
Gözlere, diğerleri gibi kara delikler atfedebilirdim.
O zaman, canımı sıkıp karanlıkta kurutacak olan ilk bendim.
Derler ki kıvılcım içinde taşınmalı; yakarsa da içini, düştüğü yeri yakmalıymış.
İnanmaya yamalı ben,
Yanan yerlerde bir şeyler yetişmez bilirdim.
Peki bu filizlenen nefret neden?