Mutsuzdum, halsiz ve ızdırap doluydum.

Fakat yine de beni yaralayan her şeye minnettardım. Hayatım boyunca ikinci el eşya dükkanının vitrinine bakar gibi baktığım hayatımda hep aynı yerden sızladım, aynı yerden kanadım.

Bunda emeği geçen herkese bir kutu Bella Donna yollamak istiyordum.

Zehirli çiçekler üstüne üç tez yazıyor, balkonda sigarayı Akşamsefası'na söndürüyordum. Cafcaflı elbiseler, yüksek topuklar, uzun saçlarla bir çiçeği küstüren kadınlardan değildim, ama ben de çok çiçek soldurdum.

Evcilleşmiyor, aksine pençelerimi keşfe çıkıyor, pasif agresiflik günlerine hasretle bakıyordum.

İnsan bir sabah uyandığında, birini gözünü kırpmadan öldürecebileceğini öğrenince, bir daha asla iflah olmuyordu. Üstelik son yıllarda birini öldürmek için havadan sudan sebeplerin yettiği bir yüzyılda, nasıl olur da normal davranmaya devam edebilirdi?

İşin en ilginç yanı, insan nasıl olurda bu denli bozulabilirdi?

Telefonun bir ucundan kahkahalar alıp verilen dostluklara ne olmuştu?

Neşeli sabahlara, sıcak ekmek kokusuna dayanamayan çocuk ruha ne olmuştu?

Ne olmuştu da evlerden birinde gencecik bir ruhu sarmıştı bu katil soğukluğu?