Hiç, bir noktaya odaklanıp umutsuz düşüncelere daldığınız oldu mu?

Genellikle hepimizin başına gelen bir şey olduğunu düşünüyorum. Ve bu durumlarda her şey anlamını yitirir, boğulur gibi hissedersiniz ve onca gün ışığına rağmen karanlıktasınızdır. Yanılıyor muyum, öyleyse durdur beni yoksa okumaya devam etmelisin.

Sanki her şey üzerinize gelir. Sizi anlamayan, boş konuşan, boş bakan insanlarla sonuçsuz cümleler paylaşmak zorunda kalırsınız bazen. Ayrılamazsınız da ortamdan, bunu ne kadar çok isteseniz de. Hayatın saçma bir gerekliliği sanki bu… 

Konuşur, konuşursunuz aklınız yüreğiniz başka yerlerde, başka diyarlardadır. Hem bazen de başka zamanlarda, başka mekânlarda olmak istersiniz. Bunun umutsuz bir çaba olduğunu bile bile istersiniz, istemekten vazgeçemezsiniz bir taraftan. Gözlerine bakarsınız çevrenizdekilerin. Farklı bir ışık, farklı bir açı yakalamaya çalışırsınız. Ama yoktur, tekrar tekrar baksanız da yoktur. Belki değişir bir gün diye aynı gözlere bakarsınız içiniz titreyerek. Ama görürsünüz ki gerçek değildir hiçbir şey. Ve değişmemiştir. Bizler artık içi farklı, dışı farklı bireyler haline gelmeye başlıyoruz. İfade edemiyoruz duygularımızı. Bunu yazmaya kalksam bitiremem. O yüzden yaz deme lütfen, kısa bir deneme yazacak ve noktalayacağım, beni uğraştırma. Demem o ki: Aciz düşünceler arasında, küçüklükler içerisinde boğulup gidiyoruz. Onca sessizlikte kaybolup hayatın gerçek yüzünü göremiyoruz. Ve bence görmek de istemiyoruz. 

Biliyor musunuz? Sorunun cevabının çok zor olmadığını bildiğimiz halde, onu gizemli ve bulunamaz yapmayı tercih ettik. Sonra büyük sırrı çözemez olduk bir anda, soru da cevapsız kalınca suçu olmadık şeylere atmayı tercih ettik. Kendimize kurgusal bir dünya yarattık sadece. Aslında zor değildi cevap, bizlerdik. Bizdik cevap. Evet, soru ve cevap bizlerdik. Ama göremedik, çaba dahi sarf etmeyi fazla gördük.

Bizim birbirimize ihtiyacımız var, bizim sevmeye ve sevilmeye ihtiyacımız var. 

Bizim bir tutam sarılmaya ihtiyacımız var.

Bizim mutlu olmaya ihtiyacımız var. 

Ama bu öyle bildiğimiz mutluluklardan değil, gerçekten mutlu olmaya, gerçekten bunu en derinlerde hissedip anlık yaşamamaya ihtiyacımız var. Yaşarken anlayamadıklarımızı ölümden sonra anlamanın ne anlamı olur ki? Ama nedense hep bu şekilde anlamaya çalışıyor ve kaybediyoruz. Artık uyanmamızın vakti gelmedi mi?

Artık umutsuz düşüncelere dalmamanın vakti geldi. Bu nereye kadar böyle devam edecekti zaten, sizce de artık son bulması gerekmiyor mu?

Sanırım yazımı noktalama zamanım geldi. Yine karanlık bir iç dünyanın verdiği hissiyatla bir şeyler yazdım işte. Ama nedense her yazdığım, günümüzün insanlarından sahtelik barındırıyor, onlara sitem ediyorum sanki. Ha! Buraya kadar okuduysan bunu fazlasıyla hissetmişsindir ve sen de benim kadar bu yalanlara, sahteliklere üzülüyorsundur. Senden farkım, ben bunları içime atmaktansa, yazıyorum…



Umuyorum ki yazımı beğenmişsinizdir.