Masada beş kişiydi dışarıdan görünen. Masada dört kişiydi içimden görünen: Ben eksiktim veya fazlalıktım ama her halükarda yoktum işte.

Masada hissedilen bir şey yoktu dışarıdan bakınca. Ama masada hissedilen bir aşk ve üç aşık vardı içimden bakınca.

Kim ilk önce itiraf etse aşkını, sanki ilk o küle dönüşecekti. Oysa ilk itirafta bulunan, kadının elini tutabilse üç aşık da ilk olma çabasıyla hep bir ağızdan itiraf ederlerdi aşklarını.

Maşuk kadın kendi içindeydi, kendi içindeki neşede ve sarhoşlukta. Onun içinden bakınca masada kimse yoktu, masa bile yoktu. Onun içinden dışarıya bakınca yine içi vardı: kendisi, neşesi ve sarhoşluğu.

İçime bakılınca bir hüzün vardı, dışarıdan bakan gözün bile görebileceği taşkın bir hüzün.

Yanımdaki adam, karşısındaki kadına bakmak yerine bana baksaydı görürdü hüznümü. Merak edip sorsaydı hüznümün nedenini, cevapta bulurdu kendisini.

Yanımdaki adam bana bakar diye başımı kalabalığa döndürdüm. Bakışlarım yabancı bedenlerin üzerinde dolandı durdu. 

İçimden bakınca iki aşk vardı ve dört aşık... Karşımdaki kadın kendi halindeydi, hiçbir aşığı veya aşkı istemeden içip duruyordu kadehinden.

Masada bulunanlardan payıma düşen bir şarap şişesiydi. Herkesin önünde birer kadeh, bende şişe. Kadehleri dolduran benim, kadeh kaldıran onlar. Kimsenin umurunda değildi dudaklarımı değdirdiğim şişeden kadehlerini doldurmam çünkü ben yoktum zaten. Onları yavaş yavaş sarhoş edip içlerindekini dışlarına çıkarsam da... Ben, her halükarda yoktum işte.

Ama bu üç adam sarhoş olmasaydı böyle aşık aşık bakamazlardı karşılarındaki kadına. Şişemi paylaştığıma pişmanım bu yüzden.

Peki karşımdaki yabancı kalabalığı da sarhoş etsem kaçı bakardı aşkla? Kim bakardı bana?



Not: Bu yazdıklarım, yukarıda fotoğrafını koymuş olduğum tabloya uzun süre bakmam sonucunda oluşmuştur. Tablo, Sema Barlas'ın eseridir ve ArtAnkara 6. Çağdaş Sanat Fuarı'nda sergilenmiştir.