Günaydın seninle uyanmadığım bir sabahın ilk ışıkları. Öğlene dek süren inlemelerim ikindiye kalmayan planlarım, akşamı zor eden halim. Temizliğe mecalim olması bir yana dursun kime güzel gözükmeli yarı açık duran bu camlar. Her şeyden öte neden açılmalı perdeler kimin yüzüne vuracak bu akşam güneşi sensiz. Bir tane bardak, yerini yadırgayacak altında duran tabak. Belki gelir diye düzenli yıkadığım çarşaflar bir gün daha darılacak elbet ama en kötüsü menteşeleri paslı demir kapım gelişinle çığlık atmayacak, içinde bulunduğum dört duvar evim olmayacak. Bir gün yine gelirsin elbet, biliyorum; katlanması imkânsız yol yapılmamıştır sonu bize varan. Gözlerimiz titrer yine çıplak salonumuzun ortasında, sen bir kahve yaparsın uzunca demleniriz eski koltuğumuzda. Belki yarın bir gemi getirir seni onca dalga arasından belki bir tren gelir kara dumanın, yamaç dağların ardından. Belki bir rüzgâr atar seni yarı açık penceremden içeri leylaklardan kokan, kim bilir belki yıldızlardan düşersin dilek tuttuğum bir anımdan. Sahi kim getirir seni bana? Söyle kim beni bu hasretinle baş başa koyan? Sen olamazsın, sen kıyamazsın bana biliyorum meraklanma. Ne de olsa diğer yarın burada. Özlemenin türlü halini, seni sevmenin her çeşidini denemeye başladım sen bana aldırma. Kısacası selamı var sana tüm dokunduklarımın çünkü neye dokunsam biraz ben, biraz sen , biraz biz varız ; belki dün , belki bugün , belki yarınız . Sevgine muhtaç bir beyden sevgiye layık bir hanımefendiye yazılmış ufak bir yazıyız aslında. Sizden tek ricamız, sizde saklı yarımıza ve kendinize iyi bakmanız…