Bir yürümek, bin durmayı yerle bir ediyor. Dağlar yürür mü bilemeyiz. Belki gece örtüyordur bilinmezleri. Eğer bir dağlanan varsa ve o içimizse doğru yoldayızdır. Doğru yol, yanlış olanı alnından vurur. Vurmak kötü fakat daha kötü olan vurulmak. Bir kuş konsa içimize, binlerce kuş konar düşüncelerimize. Düşünce anlıyor insan, kalkmak için düşmek lazım. Bir kuşun yürüyüşünü düşlemek ömrü uzatmaz ama ömür uzayacaksa bir kuşun yürümesinden. Benim ömrüm bir dalda asılı kaldı. Kaldıysa tutunacak bir dal benim gövdemde. Benim inancım, inanmakla başladı. İnandığım kelimeler mahkum edilse de müebbet, ölmek dirilişidir inancımın. Peki neye inanıyorum? Bu çağ, bu yüzyıl bize ne bıraktı inanacak? Dedim ya, inancım inanmakla başladı. Yani yaşımdan ve babamın yaşadıklarından çok eski. Eskiye özlem duymuyorum, geleceğe de merakım yok. Bildiğim ve bilmek istediğim şimdiki zaman. Yani olduğum nefeste saklı. Hayat bize saklambaç oynatacaksa ben sobeleneli çok oldu. Bakmayın çok dediğime ya da bakın zaten göremeyeceksiniz. Görmek kadar uzağız işte. Bir ağacın gövdesinde ömrü, bir kelebeğin sırtında taşıdığı sabrı... Ey yeryüzünün insanları, yani bizler! Yaşamış sandığımız yaşanmışlıkların kıyısında ne biriktirdik. Bize kalan kime kalacak ve kime yetecek. Hırsına koştuğumuz yer yuvarlağında yuvarlanıyoruz. Bir nefes alsak. Bir nefes alsa düşlerimiz. Koşsak boz bayırlardan, kırlardan içimize. İçimizde bir orman büyütsek, ağaçları merhamet olan. Merhametlensek ve gülse dudaklarımızda anlam. Anlamak istiyorsak bir gün daha yürümeliyiz, içimize. Bir yürümek, bin durmayı alnından vurmuyorsa; varsın kuşlar göç etsin. Varmasın kıyımıza ne gemi, ne huzur. Bir yürümek, bir ölmek değilse; hayat bildiği gibi.