ben peşinde neye benziyorum biliyor musun, ben peşinde bir mülteci çadırına


elbisemin kırk yerine sinen kokuna bir şekilde karıştır beni

anka kuşu beklemede, filizler beklemede

çocukların çaresiz sabırları beklemede

dört kitapta tüm peygamberler

tüm olanlar, olmuşlar, olacaklar

seni benden başka bekleyen kimin var?

uslandır beni, içime gömülü yorgunluğu tazele


çünkü beklemenin çiğliğini anlamıyorsun

göğsümün her köşesine bir kanca asıldı

içimin susmayan türküsüne veda etmek için

hayretimi hoş gör, çünkü bir güz taşı gibi tekinsizim

zayıflığım esip duruyor bu inancın eşiğinde

beni korkmakla suçlama ve inanmakla

beni bir yere yerleştir artık


bu memlekette bize yalnızca tüketmeyi öğrettiler, sen beni tüketme

gün batımlarını dinlendirelim, havaları, dilleri ve ırkları

evime gir, evim ol sonra hep şeffaf kal

öyle şeffaf kal ki, haddimizi aşalım

yarını bilmemenin gerçeğiyle dolsun nefesimiz

sen ebedi değilsin, ben ebedi değilim

işkillenmek gereksiz ve kaçışsız

bunu anlaman için ölmeli miyim?


beni aklara ve karalara karıştır

sana sürüldüm bu unutamamak hastalığımın sırtında

hürlükleri yoldum saçlarımdan sana

bana yaşa deme, kal deme

allah beni böyle yaratmış

beni katla kalbinin köşesine sıkıştır, beni bir yere yerleştir

idrak edelim, birbirimizi sevgiyle öldürmenin nedenini yavaşça

görmek bizden alındıysa, nedenini idrak edelim

akları, karaları ve birbirimizi aşalım


geceler alnın gibi karayken ve eminken delice varlığımdan

beni yok olmak arzusundan esirge

bırak alnını aklamak bana kalsın susarak

çünkü sen fanisin, ben faniyim

geçici bu varlığım ve yaşamalıyım

kendi içimin dolantılarına bakmadan

şiirimi bir yere oturtmak gerekiyorsa, yer aç içinde

ben karıştırdım, sen çözsen diyorum


sana ihaneti kim öğretti, çelmeyi kim taktı eşitliğimize

sen bir daha hiç yanıma denk düşemedin

neyin eksikliği deşti ağzımızın rahatlığını o sabah

bir anlarmış gibi baksan yüzüme

göğsümün daraltısı boynunun havasında ferahlasa

dik durmayı öğretse Allah bize, öylece dik durmayı

çünkü ben hiç anlamayacağım

nasıl bu kadar kolay oldu

kendini dik tutamayan bir ağaca

yaslanmak için beni ikna edişin


bu kapının sana hep açıklığına biraz ağlasak beraber

beni biraz olsun yalnız bırakma bu hisler cenazesinde

çünkü demirden eller yumrukluyor mantığımı

ihmal ettiğin anların hatırına bırakma

çünkü bu zamanlar tüm savaşlardan daha çok öldürüyor beni

bu zamanların ortasında

dedemin orada yıllardır bekleyen arabası gibi yalnızken

ve en az onun kadar umutsuz olmam gerekirken

zamansız umutlar bulup gırtlağıma kadar doldurmakla

en acımasız savaşlardan daha çok işkence görüyorum


ne şiir seversin, ne şiirden bir nebze anlarsın

ben Allah'ı, seni ve şiiri bilirim

ben senin dilinin düğümünü neyle çözeceğim

beni bir yere yerleştir artık

küllerin her mevsim ayrı uçuştuğu gibi

her mevsim ayrı bir ayrılıkla fışkırıyor korkumun yangını çehreme

her bir yanlışın bize sıyrık bir kafa bırakıyor

bunu anlaman için ölmeli miyim?