Her şey o kadar siyah ki öyle zifiri ki odalarım,

içimin sensiz odaları.

Hiçbir sokağın lambası yetmiyor aydınlatmaya.

Henüz hiçbir renk dönüşmedi gün ışığında beyaza.

Bütün iyi niyetlerimi terk edip uyandım çocuk rüyalarımdan,

sorgusuz ve sualsiz bırakıp gittim ardıma bakakalarak.

Alışmaya çalışıyorum şimdilerde gri bir yaşama,

nefes almaya çalışıyorum beton kentlerimde.

.................

.................

Kusura bakma dalmışım biraz.

Farkındayım daha sık dalıyorum bu aralar oysa söz vermiştim o kadar da iyi kalacaktım ardından.

Mungan’ın Yalnız Bir Opera'sına daldım o ara.

Herkesin bir yalnızlığı ve herkesin bir operası var mıydı acaba?

Doğup büyüdüğün topraklar geldi aklıma;

herkes yalnız mıydı ve hiç kimse gitmiş miydi operaya acaba?

Hiç kimse sormuş muydu geride bıraktığına "ne kalacak bizden geriye" diye?

Oralarda da böyle şiirlerdeki gibi sorgulamalı mıydı hayatlar,

yoksa sadece göz altılarda, işkencelerde, faili meçhullerde mi sorgulanmıştı ilk kez insanlar.

Bilmiyorum.

Zihnimin içi dolu dolu cevapsız sorular.

Bizden geriye kalacak olan belki de en mümkün zamanda bir içki masasında, belki bir sinema salonunda yahut bir başka bedende mırıldanacak şarkılar kadar...

Ve nadir bulunması sebebiyle hep hatırlanacak 

Ve nadir bulunması sebebiyle hemencecik unutulacak isimler.

Köklerini saldığı toprağın heyelânlarla milim milim yok oluşunu izleyen bir ağaç gibiyim,

Sonunun bir başka heyelana kapılıp sularla hiçbir önemi kalmamış denizlerde kayboluşu bir ağaç gibi,

ama henüz çok kirli sular ve üşüyor hala ellerim.