Bir masa, dağılmış dosyalar ve bitmeyen evraklar... Uzun süredir boşaltılmamış çöp... Sanki sahibi ölmüştü de öylece bırakılmıştı,onun hatırasına karşılık. Öyle değildi. Sahibi her gün otururdu çalışma masasına. İş arkadaşları biten dosyaları alır ve yerine yenisini koyardı.Tek yaşam belirtisi buydu... Onun dışında su bile içmeyi unutur, öğle arasına çıkmazdı bile fakat işler de aksine bitmezdi. Her gün dağ gibi olur ve katlanarak atardı. Patron işte görsün diye geldiği o kadar belliydi ki. Mutsuzluk, umutsuzluk başka duygu bilmez olmuştu. Bazen gereksiz bir tebessüm kondururdu çehresine.Sanki diğer herkes onu çok önemsiyor gibi... Gülümsemese de değişmeyecektii kimsenin ona tavrı, herkes kendi derdindeydi. Kimse kimseyi dinleyemez olmuştu, belki de bu yüzdendi bu kadar mutsuzluk. Belki de o dahil herkes farkındaydı ortak acı olmadıkça kimse kimseyi dinlemez ve anlamazdı.. O buna inanıyordu, bu yüzden içindekini dökemiyordu. Kuruyup kalmıştı, günbegün kararıyordu. Tıpkı dosyasının siyah kapakları gibi onun da içi siyahlaşıyordu.