“Oturunuz Majesteleri,” dedi ressam.
“Daha bitmedi sizinle işimiz,
Bitmedi güzeller güzeli portreniz.”
Mabedi olan yatakta doğruldu kraliçe.
“Ah ressam, ölüyorum ecel girmese de kalbimden içe,
Şu vakitte dürüst ol bana,
Portrenin bitmesine var mı daha?”
Konuştu ressam hazırlarken boyalarını.
“Bitecek ben tutturduğumda yanaklarınızın ayarını.
Ama bu kadar geciktiği için suçlamayın beni tatlı bayan,
Çabucak biterdi eğer sildirmeseydiniz geçmişinizi anbean.”
Bunları duyunca solup döküldü kraliçenin tadı,
“Aman, hiç anma o adı!
Hepsi hain, hepsi üçkâğıtçı.
Daha yeni yeni yeşerirken tahtım,
Onlara güvenip dost sandım.
Tebaalarıma güvenip konuk ettim aile tabloma.”
Ressam kederlendi
“Evet, ben de vardım orada.
Ve hatırlarsan sormuştum sana
Tablo mu portre mi diye.”
Kraliçe yerleşti yerine
“Ah ah, o zamanlar genç ve güzeldim
Şiirlerin uzandığı bir eldim.
Bir kocam vardı yanı başımda,
O kadar yakışıklıydı ki bırakmıyordu ruhumu başımda.
Ve tebaalarım,
Vezirim ve haznedarım,
Baronlarım ve düşeslerim,
Rahiplerim ve mürebbiyelerim,
Derdim ki ‘Böyle dostlarım olmazsa biterim.’
Sonrasını biliyorsun zaten sadık dostum.”
Ressam yavaşça devam etti resme.
“Ama ben seninle bunun hakkında çok konuştum.
Tablo mu portre mi?
İhanet ya da yalnızlık demedim mi?”
Kraliçe ağladı,
Kulaklarını kilitledi yaralı elleriyle.
“Bilerek mi yapıyorsun şunu ressam,
Kulaklarımı yırtıyor şu iki söz
Duyduğumda dağlanıyor içimdeki öz.
Ne olur bir daha ağzına alma onları,
Bu sözler paranın iki yüzü,
Hayatımın zarı.”
Ressam gelip okşadı kraliçenin başını,
Sakinleşince sildi gözyaşını.
“Devam edelim, sakinledim.
Yerine geç de portreyi bitirelim.”
Ressam yerine geçti,
Fırçasıyla bir boya seçti.
“Bu aceleciliğiniz yüzünden uzun sürdü şaheserim,
Kim bilir kaç defa silindi eserim.”
“Söyle o zaman ressam,
Ne yapmalıydı benim gibi bir madam?
Oturup ölümü mü beklemeliydim sen beni çizerken,
Ya da kocamın öldürüşünü izleyeydim benim biricik oğlumu.”
Sırıttı ressam.
“Sahi ya, ikisini de silmiştim resimden.”
Devam etti kraliçe.
“Doğru, ben de onu sildim tarihten.
O bebek katilinin boğazını kesmiştim bakire ellerimle.
O günden beri geçmedi yaşlılığı,
Ah, şu ölüm ne çok şey alıp götürüyor ruhtan.”
Birkaç darbe attı sonunda ressam.
“Anlatın kraliçem, ne kadar öfkelisiniz geçmişinize.”
Devam etti Kraliçe.
“Geleceği arkada bırakacak kadar kırıldım ben zamanın efendisine,
Gencecik yaşımda yaşlandırdılar beni,
Güzelliğimi alıp yerine koydular şeytan işi geceyi,
Sonra da cadı deyip beni bu şatoya hapsettiler.
Şimdi tek misafirim şatomu döven dalgalar.”
Sesi kesildi kraliçenin
“Bitti mi yoksa dahası mı var?”
Ayakkabısını çıkarıp aynadaki şeytana fırlattı kraliçe.
“Beni burada da buldu yaşam,
Çabuk ol, kaçmam lazım ressam.”
Sırıttı ressam.
“Ne yani, beni burada mı bırakacaksın?”
Kızdı kraliçe
“İşte sen bu durumla bile alay edecek kadar alçaksın,
Tanıyorum seni,
Bu adadan kaçabilecek tek adam,
Ama amansız bana tabii oldun ressam.”
Üzülerek çevirdi kraliçeye portreyi
“Gör işte,
Biten bir kraliçenin bitmeyen portresi bu.”
“Kara bir duvarın önünde yükseliyordu kraliçe,
Dikenlerin yoğurduğu mağrur başında taç olmuştu defneler,
Gözleri, ah o gözler ki sanatın kılıcı gibi keskin
Ama bir o kadar da sanat gibi kırık ve yaşlı.
Burnunu havada tutuyordu, onu zayıf görmesinler diye.
Günah işler oldu güzellik kendini koruyabilmek için.
Yüce tanrım neredeydin sen bu kadın acılar içindeyken,
Neredeydin acı onu yavaş yavaş bitirirken?
Vefasız adam seni, gururu kalkan bellettin alçak talihinle,
Gör ve utan koca tanrı, yaptıkların yüzünden al al oldu yanakları.
Senin yüzünden giyemiyor en şık giysilerini,
Darbelerden yorulmuş bir zırh giyiyor korumak için göğsündekini.
Ve bir bıçak darbesi var o pamuksu yüzünde,
Al da çarp bu utancı kendi yüzüne.”
İşte bunu konuşuyordu portre.
Uzunca inceledi onu kraliçe,
Bir çatlama sesi geldi gözlerinden,
Başka bir gürültü koptu göğsünde.
Portreyi ressama uzattı.
“Bir hayat daha önce bu kadar iyi anlatılmamıştır,
İşte bu yüzden dostumsun zavallı adam.”
Hayatında gözündeki çöl, yağmur gördü ressamın.
“Biliyorum, biliyorum güzel kadın.
Şimdi özgürüz galiba.”
Kadın yavaşça kendini camdan aşağı bıraktı,
Ama düşüp kayalara çarpmadı.
İçindeki alev ona artık bir acı vermiyordu,
Tıpkı bir ejderha gibi.
Oradan uçup ülkesine yol aldı.
Ressam “İşte ejderhalar böyle doğar.” dedi
O da kendini öldürdü kırılan aynanın parçalarının arasında,
Şatoda bir hayalet oldu.
Kraliçe “İşte hayaletler böyle doğar.” dedi
Ve ikisi birden
“İşte size Bitmeyen Öfkenin Portresi”
Ömer Kaan Kadıoğlu
2020-09-17T22:28:51+03:00İlk olarak değerli yorumunuz için teşekkür etmek isterim. Tablo mu portre mi bana kalırsa da biraz zayıf ama yazdığımda da aklıma daha iyisi gelmemişti. Ardından "Ya da kocamın öldürüşünü mü izleyeydim biricik oğlumu" olmalıydı, evet o kısım gözümden kaçmış özür dilerim.
Burcu Gürhan
2020-09-17T21:23:33+03:00Kaleminize sağlık. Etkileyici bir yazı olmuş.
Ayşe Akdemir
2020-09-15T01:17:22+03:00bir solukta okunan şiirlerden. piyes okuyor gibi hissettim. alışılanın dışında, kaleminize sağlık, tebrik ederim :)
Ömer Kaan Kadıoğlu
2020-09-14T18:44:20+03:00Yorumlarınız beni çok mutlu etti, çok sağ olun.
e.
2020-09-14T00:04:19+03:00Kaleminize sağlık, çok farklı bir özü vardı kendi içinde. Okurken kelimeler aktı, gitti.