siyah yılgılar sürüyor bu kez saltanatı

nereye dönsen hep o aynı müthiş düşüştür

hiçbir belirti kalmadı yaşamımızdan

çok zaman önce döndürüldüm sana, çok açık bir yalanın ortasında her şey beyhude

çılgın, yavşak bir zımbırtıya dönüşerek

kızlar ve oğlanlarca çığır aşılan bir mahşer kapısında

dizler cana dayanmış tüm kötü caddeler ve helalarda

pürpişman titreyen bir sabah geçmiş bağışlanıyor ağzından

yırtıp göğsünü bir yaşamın sabırla parçalayarak

adındır abanoz bir gururla eskiyen salkım saçak acıların postunda

toprağa sokuldukça yalın öfkelerle kafamız 

doğuştan sığamıyoruz bir kalbe ve saf şiddetler parlıyor ağzımızdan

acımızdır hayretle bakıp durduğum revnak 

oturup ağla tiksinç pancurlarda, öldürme yüreğimizi 

ne demektir öğren hiçbir yokluğun bozmaması varlığın dengesini 

ve ne demektir öğret akan kana alışması gözün


ardımda kaldı acılara tat veren sanrıların

her çınlama karşısında ödlek, tütünden, ardıç ardıç bakışları 

kolay değilse bile eksilir keder çoğalarak ve telef ederek bu sürgünlüğü

tanrısal sevgileri bocalayarak parmaklarıma

milyon kere işlenir bu sökük tüm karanlıklarda

tüm akşamları baltalayan hüznünle gövdem gövdene milyon kere saplanır

suskun bir çabayla ezilir ancak kelimeler

bir güneş değer kırılır kemiklerimiz

kararmak istemeden kararır küpünde üzümler

ister misin eceliyle körelmesin can evimden korkular

gecemiz tünüyor toprağa usul bir şevkle

ağzımızda durmadan alçalan cümlelerden

uykumuza saldıran arzulardan daha solgunum

bu yüzden yeltendim yaşamaya ve emzirdim, büyüttüm bu suskunluğu

ve bu yüzden bunca acıyı sarkmadan taşıyan göğsüm iştahlı, çıplak bir cenaze tatavası


usulca sarardı neşeyle kışkırtılması mümkün olmayan kızgınlıklarım, eriyip bitti

önce ellerimi sonra sesimi kaybettim ve biçilmiş soluklarla vardım evime 

biz değil miydik hiçliğe hiçliği öğreten

bilendikçe çetrefilleşen usturalarla sıyırarak akıl derimizi

bu yüzden eğretilikten silinemiyor diye öldürdüm şüphelerimi

açığa çıkarılamaz bir onarıyla vazgeçtim aklımdan 

öyleydi ve öyle olacaktı bu çember, izin verdim

bu yüzden içimizi oyup duran kötü düşünceler öz çocuklarımızdır artık


yine de küstahlaşabiliyor sinsi bir yenilgiyle insan

akıl taşlarımızı küstahça yontmaktan kırdıkça sağlamlaşıyor dal

şimdi debelendikçe içine çeken cilveli bir bataktan farksızdır kelimelerimiz

yetişmeye dünya, kopan çığlıklar, çaresiz uzantılar ve müthiş bir ayrılık yetseydi

tüm yargılardan müstesna direnmek  topuklarımıza çakılmış olmasaydı

bu şiiri anlayacaksın diye titremeseydi çenem

ipekten dokular bile kanamasaydı başımızı koyunca

saf bir kötülük kadar hisli ve gerçek olmasaydın

senin şairin değil, allah olmasa göz gözü görmezken dağılan perdelerde evcimen bir telaş bile değildim

şimdi keskin bir hançer üzerinde sıralı duran bir cümbüştür sonluluğumuz

bu yüzden öldürmeyeceğiz yüreğimizi.