BİZ



Sırtımı kanepeye dayayıp yere oturmuş, kitap okuyorum. Bir bahar günündeyiz; dışarda kuş sesleri, baygın kokular, kavak ağacının -sanki kıyıyı döven dalgalar gibi- çırpıntıları... Az sonra mutfaktan çıkageliyorsun ve başını dizime koyup uzanıyorsun sen de. Yaşar Kemal'in bir romanı var elimde. Sen başını dizime koyunca, bir an kendimi kitabın içinde gibi hissediyorum. Toroslar, Akdeniz'in sonsuz maviliği, bir yıldırım çakması ile ağaçların içine işlenen peygamber silûetleri...


Gözlerimi kitaptan kaldırıp yüzüne bakıyorum. Aydınlık, duru, güzel gözlerinle tavana bakıyorsun. O an nedense, senden telefon numaranı istediğim o gün geliyor aklıma. İkimiz de neden numaranı istediğimi biliyorduk. Ve yine ikimiz de neden numaranı verdiğini de biliyorduk. İkimiz de tam bunun için bir bahane doğsun istiyorduk sanki. Arada hiç bir şey yokken gelip, "bana numaranı verir misin" desem, sanki büyü bozulacakmış, araya bir kırgınlık, bir zorlama, o en doğal hallerimizi bozan bir şeyler girecekmiş gibi... Ertesi gün aramıştım seni ve bir bahaneyle bir şiir okumuştum. İşte böyle başlamıştı, böyle başlamıştık. O günden bugüne yıllar, yıllar geçmişti. Bu geçen zamanda tiyatroya, sinemaya, konserlere, müzelere gitmiştik birlikte. Arkadaşlarla saatlerce sohbet edip türküler söylemiş, birlikte tatil yapmış, öpüşmüş koklaşmıştık... Ve kitap okumuş ve yürüyüş yapmış ve mitinglere katılmış ve... Ne içindi bütün bunlar, neye yaramıştı?


Dönüp sana bakıyorum yeniden. Dizlerini katlıyorsun yukarı doğru ve kollarını da göğsünün üstünde birleştiriyorsun. Ben, kitabı kenara bırakıp bir ıslık çalmaya başlıyorum; "bu yıl benim yeşil bağım kurudu..." Az sonra mırıldanarak, türküye eşlik etmeye başlıyorsun. Yükseltiyorum ıslığımın sesini. Gözlerini çevirip bana bakıyorsun. Böyle içli türküler seni hemen ağlatır... Biraz daha çalsam ıslığı, ağlayacaksın, belli. Doğrulup eğiliyorum sana doğru ve şu hayattaki son davranışımmış gibi sarılıyorum sana. Ve o an, anlıyorum işte... 


Bütün bu yıllar süren muhabbetimizin esası, sessizlikte de hiç bir şey yapmadan da anlaşabilmek, birbirini sevebilmektir. Bakmadan, konuşmadan, içinde sevmekten gayrı tek bir şey barındırmadan, başka hiç bir şey olmaya çalışmadan, en saf halimizle kendimiz olarak sevebilmek, sevmelerin en ulusudur. 


Ne kadar sarılıyorum sana? Belki birkaç sonsuzluk ânı kadar. Sonra yüzünü yüzüme çevirip şunu söylüyorum; "yavru, bence vardığımız durak bu işte: biz."




26 Mayıs 2023

Gültepe