Yıllarca birkaç ağacı farklı nedenlerle kaybettik, melankolik havamız buradan ateşleniyor. Gülleri seviyorum ama eldiven kullanmam budarken... ''Beni de budasalar ya?'' O dikenlerini sürterken tenime... ''Benim de dikenlerim olsa ya?''

Şarkı dinletir, ağlarım. Onun da benim kadar eksik olduğu bir tarafı görürüm, kahrolurum. Onun benden güçlü olduğu bir taraf, erken unutmak. Açmak ve açmak ve açmak... Bu ortak acıda en çok yaralanan benim. Babaanne hatırası kayısımız var ama gözü hep başka bahçelerde, bütün dallarını oraya atmış. İçimden ''Orası beton, beton orası.'' diyorum, anlamıyor. Bence inadına böyle yapıyor hatta. Söylendiler birkaç kez bize dalları çok uzamış, dökülüyor diye. ''Ağaca nasıl kızılır?'' diyorum içimden. Mecbur, bu sonbahara o dalları keseceğiz. Bir de çamımız var, bir buçuk iki yıl oldu intihar edeli. Ağladık, üzüldük... En uzun boylu, heybeti olan tek ağacımızdı, yarısı gitti. Herhalde yaşarım ben dedi, kaldığı yerden devam etti. Yeşillendi. Cevizimizi ve iğdemizi yola emanet etmek zorunda kaldık. Yeni dünyamız var, en istikrarlı ilerleyenimiz... Yaprakları günaşırı dökülüp duruyor. Kapımız değişti; asmalar, hanımelleri gitti. Erik ağacımız hastalandı, baş edemedik, onun günahı bizim. Bütün bu olanlardan sonra onlara dokunan eller eksildi... Eksildik.

Kayıplar verdik, binamız eskidi, ruhumuz bile eskidi. Mavi demirler paslandı.

Çocukken neşeyle koştuğum bahçeye kapı eşiğinde böylece baktığımda bu bahçenin de diğer bahçeler gibi bir yaşanmışlığının olduğunun farkına varıyordum.

Ağaçlar da yetim kalabilir miydi? Yasını tutabilir miydi sevdiklerinin?

Çam ağacı devrilirken, bu yasa dayanamamış mıydı?

Bu ani gidişe, ona can veren elleri unutmaya gönlü dayanamamış mıydı?

Karşı komşumuzun pembe duvarları olan bir bahçesi vardı. Bu bahçe koca, uzunca çam ağaçlarına yer açmıştı içinde. İki yaşlı yaşardı içinde, bir de köpekleri, Coni... İlk önce biri öldü, sonra ''coni'' hastalandı, o da öldü. Daha sonra diğer yaşlı da öldü... Eksildiğimizin büsbütün farkındayım şimdi. ''Coni,'' o çocuk aklımda kaybolduğunda, öldüğünde farkında olmadan yaşayıp gitmişken şimdi anlıyorum. Coni'nin varlığı çok şeydi, iki yaşlının varlığı çok şeydi o bahçede.

Daha sonra birileri geldi, gitti... Ama biliyorum, o bahçe onları hiç unutmadı.

Dimdik uzayıp gitti çamlar, ben de hiç unutmadım Ağaçlarla taşıdım bu hüzünleri.

Bizim bahçeler böyledir kısacası, renkli ve meyvelidirler... Uzun süre bakınca sallanan dallara, kuşların cıvıltısını duyunca ağaçlardan. Güllerin güzelliğine hayret edince ''oh be'' deyince yani. Sırtlandığımız acıları anınca bu eşikte sigara yakmak farz oluyor. İçim yani, gördüğü yerlerden nasıl taşıp çıkabilir ki? Nasıl bir sohbet esnasında uzun uzun bahsedebilirdim bu bahçeden?

Koşup saklandığım gibi önceden, şimdide saklayabilir mi beni?

Çocukken düşüp yara aldıktan sonra koştuğum gibi koşabilir miyim?

Ah bahçeler bizim sığınaklarımız, yaşantımızın toprakla başladığı serüven.