Köksüz bir ağaç gibi hisseden boşluğuma;


Bu mektupları gece yarılarında ağlayarak yazıyorum sana. En çok özlem duyduğum bu saatlerde, bir uzaklığı içimde büyütüyorum. Hayal ettiği ormanı asla bulamayan, yüksek binalar ve kalabalıklarla dolu bir şehrin en kenar yerlerinde saksıda duran bir ağaç gibi köklerim yok burada. Köklerimi kaybettim. Sanki her defasında gövdesi kesilmiş gibi öyle çıplak duruyorum bu yabancılıkta. Derinliğin, içimde gerçekleşmemiş onca hayalin, düşün kırıklığı ile dolu. Geceleri iş bitiyor. Bir makine gibi sürdürdüğüm sabahlar, öğlenler, akşamlardan sonra yorgun bir vaziyette yatağa atıyorum kendimi. Hep tekrar eden yorgunluklar sürüp gidiyor...


Ve birden ağlama nöbetlerim başlıyor.

Bana iyi gelen tek şey geceleri kendimle konuşmak, boşluğuma mektup yazmak. Bazen de sabahları zaman buldukça soluk almak için ağaçlara gidiyorum ve onlara köksüz bir ağaç nasıl olunur anlatıyorum. Hayal ettiğim ormana asla kavuşamayacağımı, bunun sancısını ve saksılarda yaşamaya dönüşen gövdemin kesilen yerlerini gösteriyorum geceye. Bir tek gece örtemiyor yaralarımı...

Niçinlerim bitti ey boşluğum.

Alışmak, sevmekten daha zor olduğu gibi, boşluğumu her gece örtememek te o kadar zor geliyor artık bana.

Bir bahane bulup sabahlara ulaşma telaşım dolaşıyor çoğu zaman. Niye bilmiyorum. Ama sabahlara varınca sanki içimdeki gitmeyi tamamlamışım gibi bir yanılgı doluyor kalbime. Oysa biliyorum ki içimdeki bu köksüz ağaç gibi boşluğum da asla bir gitmeyi tamamlayamayacak, bir ormana, ağaçlara varamayacak.

Ey boşluğum, 

geçen zamanlar hissizleşmeyi bende kalıcı hale getirdi. Sevmeyi, gülmeyi, yaşamayı unutuyorum uzun uzun artık.

Hatırlamam gerekenleri dahi aklımda tutmak için çabalamıyorum...


Ey boşluğum,

Burda en çokta ülkeme öfkeliyim ve değişmeyen herşeye, hayatta kalmaya...

Yine de terk edip gitmek istemiyorum nedense. Çünkü bu boşluğum burda büyüdü, burda bir zamanlar bir orman hayal eden bir ağacın düşü gibi büyüdü ve sonra öylece kaldı. Düşü yarıda kalan bir tek insan değil gibi burada. Ağaçların da düşü yarım kaldı burada. Onlara sarılmaktan başka bir şey yapamıyorum. Başka bir yere gitmemi, başka bir yerin ormanını hayal etmemi söyleyenlere karşı geliyorum. Çünkü burda kaybettiğim köklerimi, burda bulmak istiyorum. Çoğu kez beni anlamadıklarında, kendimi saksıda hisseden ağaçlar üzerinden anlatıyorum. Buna şaşırıyorlar. Çok içselleştirdiğimi düşünüyorlar delirdiğim bu ülkede, köksüz bir ağaç olarak kalmama rağmen hala beklemeyi. Bekliyorum. Bekleyeceğim...

Ey boşluğum, 

İçimdeki o cümleyi tamamla diye düşünüyorum sürekli ve duygularımın karmaşasında boğuluyorum hep...


Delirdiğim bu yerde şimdi o köksüz ağaç halimle ölmeyi bekliyorum. Ama gitmeyeceğim başka bir ormanın hayaline. Yitirdiğim orman burada. Ağaçlarım burada. Ey boşluğum, burda tutuyorsun içimdeki yaraları ve burda köksüzlüğümü derinleştiriyorsun.


Ben, ormanını kaybetmiş bir ağacın hüznünü taşıyorum sende her gece yarısı. Buraya mektuplar bırakıyorum boşluğum duysun diye boşluğumu...


Ey boşluğum, ve ben yarın sabah uyandığımda penceremden bir ormana, uzak dağ başındaki ağaçlara bakıp köksüz bir ağaç olduğumu, ormanımı yitirdiğimi tekrar hatırlayana kadar şimdi uykuya yenileceğim...