İnsanların bir kadın ve bir erkekten doğduğu bilgisine sahibim. Daha doğrusu, kadından doğarlar. Sonuçta bir kadın ve bir erkeğe ihtiyaç duyulur. O zaman ben, bir erkek ve kadına mutlaka sahibim, ya da onlar bana sahip olmalı. Bu oldukça yakın bir ilişki, hücrelerimin onların ürünü olduğunu düşünürsek varlığımı onlara borçluyum. Ve bu bir yakın ilişkiyse onlar da sadece bir erkek ve bir kadından daha büyük bir ismi hak ediyorlar. Tamam, anne ve baba. Ben düşünebilen, düşündüğünün farkında olan bir insanım, bir annem ve babam var. Gayet iyi gidiyorum. İkinci büyük sorum: Ben neredeyim? Arada kırpıştırdığım gözlerimin bu soruyu aydınlatabileceğini hissediyorum. Hissetmek? Hissetmeye başladım. Evet düşünmenin ötesine geçtim. Ben düşünen ve hisseden bir insanım. Sadece nerede olduğumu bilmiyorum ve burada ne yaptığımı, o kadar. Gözlerimi hızlı hızlı kırpmaya devam ettim. Annem ve babam. Acaba onlar kim ve onlar şu an nerede? Dur dur, sanki konudan uzaklaştın, bir soğukluk var, geri dön düşünen ve hisseden insan. Önce kendinden başla anneni ve babanı daha sonra öğrenirsin. Bir ses duydum, çok kısık ve devamlı. Tabi ya. Ben bu sesi daha önce nasıl duymam? Ses yükseliyor ve alçalıyor. Eş zamanlı sanki ben büyüyor ve küçülüyorum. Sanki bu sesle birlikte varlığım büyüyor ve küçülüyor. Bir hava sesi, nereden geçiyor? Küçük bir yerden olmalı, çünkü ses çok alçak, ıslık gibi. Havanın bir yere girme ve biraz duraksayıp o yerden çıkma sesi. Bu sırada benim genişlediğini ve daraldığımı hesaba katarsak… Hava benim içime mi girip çıkıyor? Tabi ya, nefes alıyorum. Küçük bir yerden, hatırlar gibiyim, burnumdan? Çok iyi gidiyorum, bu sorumu çözmek umudumu artırdı, devam edeceğim, her küçük ayrıntıyı geldiği yere kadar peşleyeceğim. Öyleyse ben düşünen, hisseden, anne ve babası olan ve nefes alan bir insanım. Burnumdan girip çıkan bu hava, böyle de devamlı bir iş yapıyorsa, benim işime yarıyor olmalı. Varlığımı bir de bu havaya borçluyum o zaman. Annem, babam ve hava. İşte ben.