Kasıklarıma kadar ıslandım bu yağmurun renginde.
Boş metruk kutu, gölgem düşer kapısından öte görünmez ışıktan.
Camları kırılmış bir bina, kapısı sökülmüş, panjurları alaşağı edilmiş bir hane.
Rengi atmış, kavlamış boyası dökülüyor kaldırımın kenarına.
Ne kadar da uzak ne kadar da balıkçının bir umutla attığı olta.
Misinaya takılan ufak bir yem koca Deniz'in dibine dibine süzülüyor.
Ta ki ışığın varamayacağı, karanlıklara boğulacağı derin sessizliğe kadar.
Balık oltada.
Tablanın küllerinde boğulmuş bu balık, yarısında söndürülen sigaralarda, ucu rujlu izmaritlerde atılmış bu izbe sokağın çöplüğüne.
Bar çıkışında duvara fırlatılıp bin parçaya bölünmüş, barmenin kafasında kırılmış bu balık.
Kaldırımda sızmışken üzerine basılmış, hızla yürürken omzuna çarpılmış, yere düşmüş bu balık.
Gazeteyle kovalanmış, kahvesine likör dökülmüş bu balığın.
Kaskatı kesilen silüetim cam gözlerinden parlar düşer korneama.
Bomboş karanlık yine parlar kahven içime içime akar dumanı filtrenin.
Ah ! Ne güzel bu akşamın asla kara olmayan rengi, maviliğe kaçıyor sanki biraz sokağın lambası.
Yürüyen merdiven misali dursan da gidiyorsun yağ pas kokan mekanik askı.
Karşıdan karşıya geçen yaya çizgileri, sıra sıra dizilmiş arabalar, sigarasını içen taksi şoförü, ağzına kadar dolu otobüs...
Öylece köşede duran bir askı gibi hayat bazen, elinde olduğunu göremezken özlemini çektirir ütülenmiş gömleğin.
Ya 70 senede öldüren bir gaz ise oksijen ?
70 çok 50 yap sen onu !
Beklemiyorum artık bu yaşlarımı belki de benim yaşlarım olmayacak yaşamdan kalan dipnotlar.
Dipnot dediğime bakma sen Deniz, daha da dibinde hayatın, en dibi göreceksin ki notun gömülecek en dibe.
Fiilden fiilimsi olmuşuz ne az ne çok.
Çayın demi süzülmüş kalmış ince yaprakları en dibinde bardağın.
Yaprakları bir bir düşmüş ağaç baharda yeniden şenleniyor, mesaiye kalan bir beyaz yaka.
Ben neden şenlenemiyorum, neden atamıyorum bu içimdeki kötülükten oluşan ıslak içliği.
Yeşil yandı mı geçeceksin, kırmızıda da...
Gitgide bozuyor saçmalardan seçmeler katıyorum aralarına doğrularımın yalanlarımın.
Karışıyor birbirine siyah ve beyaz sanırdım tek renk hayat.
Griler de var aralarında iyi mi iyi, kötü mü kötü karar veremiyorum ışıklar gözümü alıyor.
Ve öğreti bana bu hayat, hay dediğinde atacaksın bir köşeye bu balığı.
Bu balık yüzsüz, gamsız umrunda olur mu zan suizan.
Yutacaksın küçük balığı etkin altından etiket takacaksın alnının tam orta yerine.
Ah bir de cam gibi gözleri yok mu o balığın kuzu dedikleri derya Deniz.
Ah bu balık var ya,
Bu balık...