O kadar anlam çıkıyor ki işin içinden, anlamsızlıktan doğuyor adeta bütün bu düzen.
Çentik çentik olmuş kahveye çalan pemben, arasından incilerin göz kırpar...
Dönmüşsündür yüzünü elbet ki bir gün ışığa,
Kırk derece dönüp kırk derece sönmüştür üzerinde baharın esintisi
Ve yaprakları,
Bodur bir erik ağacı ile raks...
Kasıklarıma kadar ıslandım bu yağmurun renginde.
Boş metruk kutu, gölgem düşer kapısından öte görünmez ışıktan.
Camları kırılmış bir bina, kapısı sökülmüş,...
Yüreğim delik deşik, oluk oluk akarcasına kan kırmızısı bir nehir.
Ciğerime saplanan bu keskin ağrı, delip geçen en sert kemiklerimi kırarak, ve yırtarak de...
Gözleri önüne akan bir beden.
Yürüyen bir cenaze adeta.
Bir insan kaç kere ölür ki şu hayatta ?
Kaç kere içine gömülür derisinden tabutuyla ?
Son vaaz dö...
Cırcır böcekleri ile bir geceyim.
Yumuşak esinti kaşıyor toprağı,
Ve sert bir ağaç gövdesine çarpıyor yalnızlık.
Camı tırmalamaktan hoşlanan tekrarlı ses ...
Üzgünlüklerdeyim, şehrin sesi bir arabanın hızla geçişi gibi yanımdan, uzaklaşmakta.
Tozunu kaldırıyor her adımım kaldırımın, belki de bendim kaldırım, asla...
Yorgunluğun kara bulutları içinde bir yıldırımım ben.
Yükümü boşaltacak yer arayan, çakacak toprak bulmak isteyen; küçük, parlak bir yıldırım.
Artık sığmıy...
Yükleniyor...
İçeriğin sonu
Yüklenecek başka sayfa yok