Sizde canlanan tanımını bilemem ama biraz merakla eğilip bakarsanız sistem kelimesinin bendeki karşılığını görebilirsiniz. Yaşamımdaki her şeyi yalnızca çepeçevre kuşatmakla kalmayan, dişlerimi fırçalama şeklimden tutup herhangi bir yerde yemek yerken sergilemem gereken davranışlarıma bile karışan bir olgudur sistem benim gözümde. Nedir o ki her zaman kıyas içerisinde bırakır bizleri? Moda takıntısı veya gereksiz tüketmemek kimin umurunda? Sorgulanmayan hayat yaşamaya değmez diye bir klişe ortaya atmadan önce yaşadığımız hayatı kavramaya ve fark etmeye çaba sarf etmediğimizi hatırlıyorum. Ölüm o kadar kolay şey ki yalancıktan ölmek isteyen kimselerin gözünde sözlerimiz onlar yüzünden havada kalabilir. Neyse onlara elleşmeyelim biz. Denizin gergin yüzü üstünde seyreden gemileri de bir kenara bırakalım şimdilik. Sistem diyorduk değil mi? Doğayı katleden ve onun üstünde dönme dolap kuran bir düzene ortaklık ediyoruz. Evet, ediyoruz çünkü yeşilin ve mavinin gürzünü kendi ellerimizle parçalayarak her yeri betonla kaplanmış heybetli yapılarla ırmakları da motor yağına buluyoruz. İşte en can alıcı nokta burası, kendimize barınak yapmak için hayvanların kurulu düzenini bozuyor, onları sokaklarda aç, sefil ve hatta motorların arasında can çekişmeye terk ediyoruz. Terk ediyoruz dediysem de gücenmeyin hemen. Vicdanımızı rahatlatmak amacıyla onlar için kapıların önüne su ve yem koyulması gerektiğinden tabii bahsediyoruz. Halbuki hayvanlar kendi memleketi -eskiden-, kendi kapısının önü olan doğada, insan ve kurmuş olduğu sistem yüzünden yaşam mücadelesi vermek zorunda mı? Bunları da bırakalım bir kenara, artık rahatsız etmeyelim kimseyi. Tıpkı daha önce bir kenara bıraktığımız, su üstünde seyreden geminin avlanmak için orada olduğunu söylemediğimiz gibi bunu da dillendirmeyelim pek fazla ki sistemin böğrü yaralanmasın, unutulmuş insanlığımızın ve anlamaya gücümüzün yetmediği hayata olan bakış açımız değişmesin. Değişen şeyin yalnızca vitrinlerin ve modanın olduğu bu dünyada.

Saygılarımla...