bu geyik yabancı
ben hiç böylesini görmedim*** (ilhan)
ağaçlar arasında giderken beyaz bir tüle takılan
sonra ormana
sonra her şeye
biraz yarısını döken bir şişe şarap gibi
sana öyle takıldım.
sanırım sonra adını öğrendim
sonra sesini
tabloların gerek bana
sesini ve adını taşıyan bazı renkler
bilmiyorum ki bu duygu nereden çıkma
kimin karışımı neyin nesi
bir iksir gibi gülüşünsüz çıkamıyorum yola
çıkmamalıyım da sanki
bana
bir geyik gibi gizemli
ve hüküm süren.
senden bahsediyorum
senden bahsetmeden.
yani adını geçirmeden konuşuyorum seninle
senin haberin yok
olmayacak
buluta sevdalı gibiyim
ya da belki bir dağa
ak bir bulut ak bir dağ
sesinde kısacık kuş uçuşları
kötü bir şiirin en yüklü duygusu bu
anladım
işlemsiz formülsüz
sadece sana karışmış bir hatıra.
bu an dursun diyorum
kırk yılda bir geliyor zaman dursun
biliyorum gidiyorsun
sonsuza kadar bir geyik olarak rüyamda
ormanlarıma dadanmış
hiç yakalanmamış
yakalanmayacak
gecesi mavi bir geyik
kalacaksın ruhumda.
ben de dökeceğim kendimi
geyikli gecesine turgut’un
hep bileceğiz seni birkaç mısradan.
o kadar her* ise bu kadar hiç
yalnız yeşil ve sarkıntılık etmiş bir ağaç
bir başkasına
böylece karışmış oluyor toprak
toprağa
yağmur yağmura değmez gibi
ağaçların da değmiyor oysa bana
sende tüm monologları baştan yazıyorum
diyalogsuzluk diyorum
giyotinime takılıyor tarağın
saçlarından aşılıyorum* kendime
boynum kırık
ellerim sarı.