Koşuyordum ayları devirerek. İçime mıhlanmış birkaç şiir
Ve koskoca düşlerimle, unutmayı bekliyordum. Varlığımın yazıldığı her dokuyu
Ruhumun sindiği her bir teni
Ve alışkanlıklarım içinde, en basiretsiz olanı: aşkı
Kendi içimde yok sayıyordum.
Bundandır uykumun kafeinle derdi.
Rüyalarımı gizlice, kimseye söndürmeden, tek seferlik,
Aşk ve şiir içinde görebilmek
Onca kahveye direniyordu. İçimin su kaybettiğiyle kalıyordum.
Ilıman ve çokça yağışlı bu iklimde büyütemediğim çiçek
Şarapla gideriyordu susuzluğunu kupkuru topraklarda.
Oysa güneşten şikayetçiydi sevgisi. Oysa tek bir bakışı ile
Ne çok şiir yazdırdı bana.
Bense günahına inanmadığım bu keyiflerin
Geçmişimde beni nasıl tuzağa çektiğine şaşırıyordum.
Aşka devşirilen her yalnızlık gibi
Bir ilkbahar sabahı yaprak döküyordum.
Ben ruhu delik deşik, ben kimsesiz bir limanda
Alelade bir tan vaktinde yaşıyorum.
Ben öldürmeyen şey, diyor Nietzsche, güldürmüyor, diyordum.
Ruhumu ancak ölümle güçlendiririm, diyordum.
Zarif bir yenilgi değildi. Peşine anlam sıralanmış bir yolculuk,
Belki de bulmayı ummadığım bir cevaptı benim için.
Aşkı, ilah yapmış bir ozanın takırtısı gibi…
Bense ilahsız ve aşksız olmak istiyordum.
Cenneti de ateşi de bir bedende tattıktan sonra
Yazdıklarım kadar var olmak istiyordum.
Günah değil miydi tüm savaşlar,
Tanrı, aşk, şiir ve hiç bitmeyen bu telaşlar?
Geriye azınlık bir duygu kaldı desem içimde, kim bilir ne zaman isyan ederler?
Onlar da yazdığım üç beş yazılarda beliriyor.
Hem unutmak ne kadar güzelse, hatırlamak o kadar güzeldi.
Ve eminim ki başıma ne geldiyse
Kaygılardan ve bu güzelliklerden geldi.