Odada kimse kadar tanımadığım yabancılar

kendimde rastlamadığım gölgesi benliğimin

ardınca vuran ışıkta seçilir adımları ruhumun.

O hayal o köşeyi döner bir daha bilmem ne vakit gelir. 

İkisi ayrı yerlerdedir, ikisi ayrı dünyalarda

Birinin tanıdığını öteki çıkaramaz

Bir haylidir uğramayan ruhumun tanıdıkları olsa gerek 

bu odadakiler. 


Kendimde rastlamadığım gölgesi benliğimin

Daha tanımadığım kaç yüzü var!

Aşina olmadığım kaç oyun oynanacak daha.

Ben onu bilirim, ben onu adımlarından bilirim

öyle kavradım ki o hayalî

Hep leke değmemiş simasını ararım 

Fakat her defasında başka bir perde girer 

hiç hesapta yokken sahneler kendini.

Böylece eklenir bir yüz daha çerçeveme.


Çizgi çizgi dökülür güneş ufuktan her akşam

Şu benler ise elinden tutup götürdüğü çocuk yabancıların

puslu büyüsüne çağıran o heybetli kandilin.

Uslanası yok!

Gittiği yerde bulduklarından bir fayda gördüğü yok

Ne de ardında içsiz bıraktığı bir sönük deri, iki buğulu göz 

Hiç umurunda değil.

 

Şu ağaç yerden kopup da göğe kaçmak istiyor 

Binbir iltifatla selamlıyor gökleri

ama bir o kadar çakılıp kalmış yerine. 

Emsalsiz?

Emsalli!

İnsan gibi!

İki ben, iki kişi iki, ik, i... 

Zannederken

nereden çıktı bu diğerleri.


Anneler bilir mi kaç çocuk doğurduğunu bir çocukta 

Annem bilir mi içimin bilmecesini

Ama ben bilirim her biri ellerini saklayacak köşesi kalmayınca 

Annemde alır soluğu. 


Kimsiniz siz, nedir terkibiniz?

Ne etmeli etmeli 

sizi nasıl anlamalı.

Öfkem, utancım, mutluluğum, hüznüm yoksa hırsım mı

Hı! Şümulsüz teferruat.

Geç bunları, geç bu sayeleri.

Bunlar sırf bir aslın kenarlarından sarkan püskülleri

Ben bu sırrı arıyorum, biliyorum, bulamıyorum ya Rab!

Var mı bu zıtlıkların buluştuğu bir nokta? 


Sustum, tamam sustum.

Aşikar etmeyeceğim sizi ele güne karşı bu kadar

Yeter ki oynatmayın ruhumun mafsallarını yerinden

Eğer o giden dönmezse yeniden 

Ne siz baş edebilirsiniz bu odadakilerle ne de ben.