İçinde 'nasıl anlatılır'ını bilmediğin bir boşluk. Ruhunda sana ait ama sana benzemeyen bir alan. En çok onu arıyorsun. En çok ondan kaçıyorsun. Bir tanımı yok. Kitaplarda yok, şarkılarda, şiirlerde yok; gündelik yaşamın içinde en ufak bir emaresi yok.

Onu bulamadığından bileğin kağıtların üzerine düşüyor. Kurcalıyorsun, yakalayamıyorsun. O derin bulantıyı ifade edecek kadar ölgün değilsin henüz. Ruhun iki elini yana açmış, yüzükoyun. Bedenin seninle alay edercesine diri. O bulantının köşelerini gözüne kestirdiğin zamanlar oluyor. Bazen tutar gibi oluyorsun ama aklının tırnakları o denli güçlü değil. Kazıyamıyorsun. Çekip çıkaramıyorsun. Gidemiyor, kalamıyor ve duramıyorsun.


İşler yolunda gitmiyor gibi değil, bir yol kalmamış gibi daha çok.

Ne dün ne de yarın, şimdinin öfkeli elleri sıkıyor gırtlağını. İki kere ikinin dört ettiği, her şeyin kuralın göre geliştiği ve asıl acıtanın da bu olduğu zamanlar. Soluk soluğa eşiğine koştuğun tüm kapılara geç kalıyorsun. Sağa dönsen kendinlesin, sola dönsen kendinle. Her an biraz daha büyüyor kendin olmak.


Oysa özenle yetiştirmiştin kendini. Ruhundan kopanları avuçlayıp ceplerine dolduruyordun ziyan olmamak için. Parça parça yok olmak sana göre değildi. Bir bütün halinde savrulmak istiyordun sen. Kendin kalarak, kendin olarak savrulmak. Hissizliği geçtin, mutsuzluğu, öfkeyi... Bak sinirlisin ama sıkılı değil yumrukların. Yalnızsın ve hiçbir kapı tıkırtısı heyecanlandırmıyor seni. Tüm ideallerini kendin kalmaya değiştin. Pişman mısın? Belki değilsin. Belki bunu itiraf etmekten korkuyorsun. Değişmemek için çırpınırdın bir zamanlar. Şimdilerde nasıl da ağır geliyor sana başka biri olamamak. Nasıl da zindana çeviriyor yaşamını. Mutlu olmak için herkesin başka biri olmaya çırpındığı bir çağdasın üstelik.


Hiçbir yerde tamamlanamıyor, hiçbir anda aitlik belirtisi bulamıyor her yere kendini, her şeyi kendine fazlalık görüyorsun.

Kimseye kızamıyorsun yaşamın için. En çok bu öfkelendiriyor. Sana kendini giderek daralan bir kafesin içindeymiş gibi hissettiren bu hayata başka hayatlardan çıkıp geldin. Koştuğun yolların, kapattığın kapıların geri dönüşü yok. Sen buraya, ardında bıraktığın her şeyi yıkarak geldin. Bir daha inşa edilemeyecek şekilde. Kendini bile.


Anladın sen. Ötekini anladın. Çiçekleri anladın. Böcekleri, kuşları anladın. Yaşamı anladın. Artık hiçbir şeyi öldüremezsin. Kendini, hiç. Senin cezan rağmen yaşamak. Kendine rağmen. İçindeki tanımlayamadığın boşluğa rağmen.


Saç diplerinden tırnak uçlarına kadar yabancısı olduğun bu bedenle, aklının kontrolünü kaybetmiş bir şekilde ve direksiyonu istediğin zaman uçuruma çeviremeyeceğin bir cesaretsizlikle yaşa şimdi. Yaşamak tanımının içini doldur ruhundaki boşlukla.