Evet, her şeyin makulü ya da olması gerekeni olursa kimse kimseye merhaba demez. "-ona neden yazdın?" "-neden günaydın dedin" "-ilk o söyleseydi, bekleseydin" evet bekleseydik. Terslenmezdik belki değil mi? Ya da o ilk teveccühü gösteren, kötü söze karşılık vermeyip de yapma diyen, kırk kere kalbi kırılsa da belki o da bir şeye üzülmüştür diyerek gidip soran... daha çok üzülmezdi belki ama iyilik her zaman iyidir. Zaten yürümeseydim yorulmazdım, oynamasaydım düşüp dizimi kanatmazdım ben de.


Doğrucular, öyle yaparsan böyle olurcular, ne gerek vardıcılar, haklı olmanız hiçbir çözüm getirmiyor zira her zaman sonuçtan sonra konuştunuz. Her zaman olmuşu değerlendirdiniz. Hiçbir telaşa omuz, kaygıya yüz, derde güzel söz olmadınız. Olan oldu ve gelip bunu yapmasaydın olmazdı dediniz. Efendim, defolunuz gidiniz.


Biz bu dünyaya denemeye geldik. Yanılmak da var evet biz denemeye, yolu yürüyüp tadını almaya geldik. Korkmadık da canımızın telaşından, ama siz korkaksınız biliyoruz. Hislerinizin sizi aşağılık gösterdiğini düşündünüz. Sevgiyi dahi sakındınız ve bunu gerçeklik saydınız. Bakın istediğiniz oldu, kimse sevse de yanaşmıyor sevdiğine... birbirine aşık insanlar bile fazlasını sunmaktan çekiniyor. Mahvettiniz düzeni, kattınız birbirine.


Yok arkadaş söyleyin, seven sevdiğini söylesin. Geceleri pencere tırnaklamayı sevmek, sıkılınca dilinin üstüne pirinç taneleri koymak, en saçma bulunan şarkıları dinlemek kötü değil. Kalabalığın sevmediğini özümsemek, yakın görmek saçma değil. Bu sümüklülerin hiç iradesi, zevki yok diye herkesin ne sevdiğine, ne giyip neyle boyandığına bakıyorlar. Siz sevdiğinizden geri durmayın. Onlar aptal, onları duymayın.


Eğer inanmıyorsanız biraz bekleyin. Onların sadece her şey bittikten sonra sonucu dayanak alıp konuştuğunu ve size tek bir fayda sağlamadığını göreceksiniz. Doğrucuları dışlayın. Böylesi daha güzel olacak.



Fotoğraf: Yasemin Çargıt