Büyümeseydik, severdik. 

Tomris'i, Cemal'i, Nazım'ı, Hikmet'i...

Sokak köpeklerini,

Öfkeli vapur bacalarını,

Etrafında kanat çırpanlarını,

Güneşin doğuşunu acı kahveyle kutlamayı severdik mesela.

Mesela severdik, o ki bir andır geri gelmeyecek, diye.

Tek nefeslik deniz kokusu için dünyadan vazgeçerdik.


Büyümeseydik, bölerdik

Ekmeği, suyu, serveti, adaleti...

Mendil satan esmer çocuğun puslu saçlarını,

Hoşumuza gitmese de dürüst olanı.

Delik açmazdık yoksulun ekmek teknesinde mesela.

Mesela insanın neyle yaşayacağını unutmazdık, kafamıza inen gestapo yumruklarına rağmen. 

Belletmenin bellettiği bilgiyi elletmezdik ilgisize.


Büyümeseydik, öldürmezdik.

Kadını, çocuğu, dürüst olanı...

Aşk gazidir direnişte ölmez, öldün diye de öldürmez.

Ve direniş yani yaşamak dediğin,

Canının sırtladığı ağır bir taş parçası gibidir sonunda kaybedeceğin.

Mesela aşar geçer boyunu gece,

Ar damarın çatlarcasına tırmandığın tümsek son bulur,

Sabah olur,

Sis dağılır,

Güneşin ilk ışıklarıyla gerçeklik tekrar yüklenir omuzlarına... 

Aşk gazidir her defasında,

Bu anlamsız direnişin en lezzetli lokmasıdır günün sonunda.


Büyümeseydik, insan olabilirdik.

Yaşatmadılar, sevmediler, merhamet etmediler. 

Büyüdük diyenler sadece büyüklendiler,

Büyümek hataydı. 


Şu vakitten sonra insan nerede dersen,

Bu dünyada büyümemiş olandır, derim.