Hayat böyle bir şey mi bilmiyorum. Power nap dediğimiz şey var ya hani, onun cry versiyonunu geliştirmişim ben istemsizce. Aşırı berbat hissetmeme rağmen hayatıma devam etmek zorunda olduğum günlerde -ki bunlar baya fazla- bir noktada ağlamayı kesip toparlanmam gerekiyor. Suçsuz olduğum halde yine özür dilemem, birilerini affetmiş gibi yapmam, kendimi gülümseye zorlamam falan...


Ne kadar yalnız olduğum, bana yardım edebilecek kimsenin olmayışı yüzüme çarpıyor tekrar tekrar. Her üzüldüğümde gelen üşüme hissi eylül serinliğiyle birleşince örtüye daha sıkı sarılıyor, perdemin kenarından sarkan ipe bakıyorum. Gözümün önünden geçiyor bir şeyler. Ne kadar üzüldüğüm, ne kadar yaralandığım kendini ezberlettirmek istercesine varlığını hissettiriyor içimde bir yerlerde.


Tonla düşünceyi kafamdan atmaya çalışıyorum. Midemin bulantısı geçsin, etraftaki renkler tekrar belirsin istiyorum. Olur ya hani, en sevdiğiniz eşyalar bile kötü ve gereksiz gözükür gözünüze, rahatsız olursunuz. Çünkü o an umurunuzda olan tek bir şey vardır. Nereniz acıyorsa ondan ibaretsinizdir. Bir yakınının cenazesinde olan insan en sevdiği şarkıyı duysa bile sevinmez mesela, o gün canı en sevdiği yemeği çekmez ya da. Öyle işte.


Her şey gittikçe daha da güçleşiyor. Krizlerden krizlere sürükleniyor ve yine yaşamın iğrenç bir şey olduğunu düşünüyorum. Sahi, kimse bize söz vermemişti zaten. Güzel şeyler olacak diye sırtımız sıvazlanmamıştı. Bi Ekrem İmamoğlu vardı diyen, o da fos çıktı.


Nerden esti demeyin, bu kimine göre absürt olan bağlantıları kendi isteğimle kurmuyorum. Çıkıveriyor bir yerlerden. Hem o da bizi kandırmasaydı, haksız mıyım?


08.09.2021