Çayıma yansıyan kiraz yapraklarının dalgalı görüntüsünün gölgesinde uzandığım kelimelerle açıyorum gözlerimi sabaha
İçimde yeni bir güne direnişin haklı tebessümü ile bir parça burukluk taşıyorum
Politika, toplumsal normlar, tatlı ekşiliği git gide gözden kaybolan fakat her karşılaşmada daha bir özlenilen renkli, yuvarlak sakızlar
Bir parça acı, biraz özlemek var düne ve yarınlara dair
Mevsim meyvelerinden mürdüm eriği, incir, kayısı ve sarı kirazdı, acının ismi Emine Bulut idi o vakit.
Ağaçlar kurudu, ağaçlar yeşerdi
Dallara uzanan beyazlıklar bir vardı, bir yok
Aylar gelip geçerken zamanın bir çare olması umudu ile haklı bir mücadelenin en orta yerinde sözlerin ve çığlıkların ötesinde iyileşmeyen yaralar ve her gün değişen isimler kalmıştı avuçlarımızda.
Ağustos gelip geçmişti fakat ‘’anne, anne lütfen ölme!’’ çığlıkları baki kalmıştı kulaklarımızda.
Bir başka kadının ise hayalleri, hayatı, gülümsemeleri, sevgisi, öfkesi, dostluğu ve ince beyaz bilekleri ile sıkı sıkıya tutunduğu seneleri, üzerine beton dökülerek bir varile sığdırılmıştı değişen bir zaman diliminde
Meyve veren ağaçlar bir solmuş, bir yeşermiş
Dünyayı derinden etkileyen sayfa sayfa haberler, siyaset, din adamları ve bükülemeyen kavgalar uyanmıştı yeni güne
Gazete sayfalarında yalnızca baş harfleri ile tanıtılan katillerin öfkesi ile koynunda biçare hüzün saklayan, soluk bakışlı kadınlar vardı medyanın renkli perdelerinin hemen ardında
Gün, bir başkaydı
İsimler değişirken koşar adımlar ile
Baki kalan yalnızca ölümdü