Öyledir efendim, farkında olmak da öyledir hatta. Farkındalıkları artan insanın derdi de artar. Neyse, bunun için burada değilim. Yok gerçi tam olarak bunun için buradayım, yazıp kusmazsam çıldıracağım ama bu düşünceyi temele almayacağım yani. Öyle yoğun bir hafta geçirdim ki! Koşuşturmaca neymiş gördüm cidden, bir süredir tatmıyordum böyle bir hengameyi. Her şey çok darmadağınık ve kaotik geldi gözüme. Plan program için onca şey yapmama, kullanmama rağmen hem de. Ay yoksa sorun bu mu acaba, birkaç farklı yere bölündüğü için mi derli toplu hissettirmiyor. Ama yok yok, sanmıyorum. Bunca işin gücün arasında bir de hayvan gibi ekran süresi yapıyorum, ondan oluyor. Beynim kaldıramıyor, çığlık atası geliyor bir noktada. Hani bir şeyler yapmak istersin veya yapman gerek gibi hissedersin ama yapamazsın ya, fonksiyonları bozulmuş alet gibi oyana buyana dolanırsın, öyleyim işte. Yatıyorum kalkıyorum ileri geri evde dolaşıyorum, bir şeye başlıyorum ama doğru dürüst ne devam edebiliyorum ne odaklanabiliyorum. Sürekli kafamda bir şeyler dönüyor ama harekete tam geçemiyorum. Yanılmıyorsam üç gündür radarımda olan ufak bir eşyalar topluluğu vardı mesela odamda, yerde. Kaldıracam da kaldıracam, gözümü dikip duruyorum. E be insafsız, günde bin kere girip çıktığın ve saatlerini geçirdiğin yerde hiç mi vakit, fırsat bulamadın da anca bugün dokunabildin onlara? Hayret bir şey. Ha yok yani öyle sürekli bakmanın amacı telekinezi denemek falandıysa olmaz, hiç uğraşmasaydın boşuna. Gerçi öyle psişik güçlere, parapsikolojik zımbırtılara falan inanıyorsun ama inan inan, inanmak başarmanın yarısıdır henüz bir gücünü kerametini görmedim, görmedik ya da. Ben şu an seni karşıma almış konuşuyorum ama bunda bir sakınca yoktur umarım, iyi oluyor böylesi çünkü. Varsa da vardır aman, gerçekten hiç sorun değil.


Bak birkaç saniye bıraktım klavyeyi, hemen uçmuşum yine. Daha sırada tonla şey vardı, hangi birini hatırlayıp yazacağım şimdi... Neyse, bozulacak mecbur kafamdaki taslak hali, benim canım sağ olsun ya! Şimdi, ne diyoduk? Heh. Vizesiydi ödeviydi, bir iki sağlık meselesiydi derken her şey iyice oldu çorba. Zihnim yetişemiyor galiba. Her birine ayrı dikkat ve özen gösterme kaygısı güttüğümden olsa gerek, mallıyorum. Umarım bu tabiri kullanmaya izin vardır ve sansür yemeyiz çok güzel çünkü. O haleti ruhiyeyi güzel tanımladığını düşünüyorum. Of böyle herhangi bir şey yazarken içimden sürekli neyse demek geliyor. Kendimi çok zor tutuyorum iki gram akıcılık olsun, bir şeye benzesin diye. Ama birçok şeyin ilacı o kelime, bilen bilir. Sadece günlük hayatı kastetmiyorum asla ha, böyle rahat paylaşımlarda da. Süper ötesi bir bağlayıcı, şahane bir transition. Araya İngilizce sokuşturmamak için de biraz çabam var, yok sanılmasın ama bazen böyle oluyor işte. "Geçiş"ten daha iyi hissettirdi yani, n'apayım şimdi. İçgüdülerime ve keyfimin kahyasına karşı mı geleyim? Yok, yapmam. Her zaman olmaz. Kendimi hiç şaşırtmayan bu sekansı silmemeye karar vererek devam ediyorum.


İnsanlar, onlarla olan ilişkilerim ve bilimum diğer her şeyle ilgili o kadar çok düşünüyorum ki bu ara. Hem istemli hem istemsiz. Rast geldiğim çoğu şey beynimde bir münazara yaratıyor ve hem konuşmacı taraflar hem yargıç konumunda jüri, hem de dinleyici oluyorum falan. Neyden memnunum neyden değilim, üzerine düşünmek için bir yerlere kaydettiğim sözlere tahminen ne zaman bakıp kafa yorarım, küçük de olsalar konfor alanımdan çıkmama sebep olan o şeyler güzel sonuç verecek mi, hocanın samimiyetine sığınarak sınav kağıdına "hayatımdaki bazı durumlara karşı olan öfkem sebebiyle ortaya çıkan atarlanma" tavrı eşliğinde yaptığım iç dökme hata mıydı, (özür dilerim bu yapısal rezalet için, böyle cümleler kurmadan yaşayamıyorum) neden twitterda tekrar bin saat geçirmeye başladım, arkadaşlarımın hepsini hayatımdan çıkarıp içime mi kapanmalıyım, günün birinde yurt dışına seyahat edebilecek miyim, oruçluyken hareketsiz kaldığım için üşüdüğüm teorisi doğru mu, galerimi sürekli kedi ve köpek sergisi haline getirmeyi bırakabilecek miyim, insanların cringelik seviyesi düşecek mi, hayat pili diye bir şey varsa benimki ne zaman biter tahmini... Bunlar ya bazı düşünceler, ya saçma sapan cümleler, ya soruya benzer sosyal medya dilli cümlemsiler ya da benim de cringe olduğumun kanıtı nitelğindeki "şeyler". Şeyler kullanımını da çok severim ama her bağlamda değil ve hangilerini, tam olarak neyi kastettiğimi açıklamaya gerçekten mecalim yok. Dehşet üşendim diyecektim de, üşenmesem de beceremeyeceğimi fark ettim.


Bu yazı başlarken umduğum şekilde gitmiyor, ondan zaten baya farklı bir şeye evrildi de, sonrasında aldığı şekilden de saptı. Hoş ilginç değil, artık bunu dert etmeyi de bırakmam gerekiyor gibi gözüküyor. Mesela yukarıda bir yerlerde kelimeler, anlamları ve verdiği vibelar üzerine bir şeyler demek istemiştim ama kaynadı. Sürekli kendi lafımı bölüp durduğum için eli yüzü düzgün kompozisyonlar bile oluşturamıyorum, görüyorsunuz. Anlatmaya gerek yok dememek için yaptığım sağlam direnişe saygı duruşu. Velhasılkelam sonradan dönüp baktığımda okumaktan keyif mi alacağım yoksa yüzüm mü ekşiyecek bilmiyorum bu yazı için. Ama biraz zırvalamaya ihtiyacım vardı. Ha ne kadar işe yaradı emin değilim, ilk bi iyi gidiyor gibiydi, sonra her şey karışınca tekrar daraldım sanki. Bi bu kadar daha yazmam inşallah bir yerlere. Kendimi sonsuz bir bilinç akışı denizinden oluşan ne idüğü belirsiz bir varlık gibi hissediyorum. Çünkü görünüşte insanım ama bazen kendime çok yabancılaşıyorum. Bazen bir simülasyon veya benzeri bir şeyin için içindeymiş gibi hissediyorum, bazen de yaşam ve ölüm hakkında derin düşüncelere dalıyorum. Şu an düşüncelere dalmak kalıbı çok lame ve aşırı kullanımdan dolayı etkisini yitirmiş geldi ama yerine anlamı kotaracak uygun bir muadili bulacak güce sahip olmadığımdan bırakacağım, silmiyorum.


Ay her şey çok anlamsız. Ya da ben kavrama yetimi kaybediyorum. Algı falan da nedir ki zaten, hangileri gerçek, hangileri değil? Bilmiyorum. Sahiden üstada katılıyorum ya, bildiğim tek bir şey varsa o da hiçbir şey bilmediğimdir. Bu uçsuz bucaksız kavram sorgulamalarından ve yaşamaktan kaçamıyorum. Her zaman istemiyorum gerçi ama şu aralar sık lazım olmaya başladı. Neyse, napıyorum, kime ne anlatıyorum. Uykusuzluktan ölücem, yapmam gereken şeyler var hala gelmiş burada bunları yazıyorum. Bir saate yakın olmuştur. İyi geceler, 16 nisan sabahı saat dört otuz iki'den sesleniyorum.