Çocukluğumun şahitlerinden biriydi duvardaki çatlaklar. O çatlaklardan öyle soğuklar gelirdi ki odama. Bilmezdim o çatlağın neden olduğunu, neden tamir edilmediğini. Annem hep derdi ki, "O çatlak bizim evimize özel, başka diyarlardan, ülkelerden farklı havalar, farklı nefesler getiriyor bize." Dediklerine hemen inanırdım, çoğu zamanımı o çatlağın yanında geçirir, bütün oyunlarımı o çatlağın yanında oynardım. O çatlaktan içeriye giren hava benim için çok özeldi, çok önemliydi. 


Bir gün evimiz sallandı, sonra evin birçok yerinde yine çatlaklar oluştu, ben yine çok mutlu oldum. Annemi çağırdım, "Anne bak her yerde çatlaklar var." dedim. Annemin yaşlı gözlerini silerek, "Başka diyarlardan çağırıyorlar bizi." dedi. Ben yine mutluyum, büyük bir maceraya atılacağıma inanıyorum, içim içime sığmıyor. Her gün farklı bir çatlağın yanındayım, onlar ile konuşur, gün içinde ne yaptım ise hepsini anlatırım onlara. Dostum olmuşlardı, en yakın dostum. 


Derken bir gün büyüdüm. Anladım ki o çatlaklar en yakın dostum falan değil. Başka diyarlardan da gelmiyor. Yine de kızmadım onlara, canım annem en kötüyü, en can alıcı durumları bile benim için en tatlı, iç ısıtan dostlara, olaylara çevirmeyi başarmıştı. Büyüdükten sonra bile o can alıcı çatlağı hep aradım, daha çok çatlak evleri sevdim, boyası dökülmüş, rengi solmuş, dışı yıpranmış çatlak evleri sevdim. Kim bilir belki de o evde olan hayatları, hikâyeleri sevdim. Belki de her çatlak evde biraz kendimi gördüm.