Kapının açık olması rahatsız ediyor, yarı açık kapıları sevmiyorum. Bu karmaşa gözümü yoruyor, düzensizliği sevmiyorum düzeni de. Mutlu olmak istemedim bunun için mücadele vermedim, mutlu olmaya çalışanları ve mutsuzluktan yakınmaları sevmiyorum. Her şeyin yoluna gireceğini dair avuntuları, öğütleri, mübalağa övgüleri, üstten bakışları altta ezilmeleri...

Bu masaya her oturduğumda elim aynı kitaba gidiyor. "Sevdiğiniz insan sevmediğiniz insanın içindedir." İnsanları kalıplara yerleştirerek sözde doğru olanı bulmaya çalışmanın gerekçesi aptallık olsa gerek. Hayal dünyasında kalın hatlarla çizilen, ağızdan ağıza anlatılan o efsane insan yaşamın içinde yok. Aklının aradığı o hayalet ruhunun aradığı değil. Asla dediğin, sevmediğin, yadırgadığın, görmezden geldiğin, canını acıtan ne varsa ruhun onun peşinde. Yaşama eksik geliyoruz, ufacık ama hayati bir boşlukla. Yaşamanın ve yaşama tutunmanın sırrı orada yapbozu tamamlamak. İşte insanın aslı bu boşlukta.


Ömrünün yarısını yanlış bir parçayı arayarak geçirdi, mutsuz öldü. Doğru parçayı bulduğunu zannetti, mutlu yaşadı. Bu boşlukla yaşayamadı, intihar etti. Doğru parçayı buldu, mutsuz yaşadı ama yaşadı. Mutsuzdu çünkü bu parça ona acı veren,içinde kötülükleri, kırgınlıkları barındıran ancak onu tok tutan tek şeydi. Tamamlanmıştı, anlam aramıyor, sorgulamıyor, hissediyordu. Acının içinde acı ile nefes alabiliyordu.

Kitabı kapatıp yerine koydum, her şeyin sonunda dinleyeceğim şarkıyı dinliyorum Dream Theater-Breaking All Illusions.

On dördüncü kattaki odamın camından sonsuzluğun ve acının arasındaki kısacık yollara bakıyorum, revnak gökyüzü ve durgun yaşam.

İşten gelenler, seyahate gidenler, meydanlarda gezenler. Hayata yetişecekler, dünyalarına insan katacaklar, dağlar, yollar, okyanuslar, şarkılar, filmler, aşk,sevgi,dostluk, her şey onun için. Bu onun dünyası diğerinin de. Yok hayır, hayır sadece ona ait. Ceberut insan!