Çok uzaklardan sesleniyorum bugün sana

Alâhide kurduğum cennetimden.

Çok eskiden beri fidanlarını benim diktiğim,

Biraz ses olsun diye gökyüzüne kuşlar çizdiğim.


Nereye baksan yeşil, uzakları derya deniz,

Fey-i zeval vakti âfâk-ı kemâlât.

Toprağında verim, hasadında bereket...

Lavanta tarlası ile gök kubbe arası şerham dağları.

Buram buram nefha, baharın armağanı.


Nereye baksan, ahseniyet had safha...

Bostan-ı cinanıma yeter bir tahayyül,

Bir de kalemimle kurduğum hâb-ı hayâl,

Lafzın arayende halleri kağıtta;

Merhemim olur itmi'nana ererim.

Şifasını cennetimden alır elem.

Güneşi senin olduğun bir cennet burası.


Sen ki; ağaçlara, çiçeklere, çayırlara can veren güneş...

Ektiğim tohumların ilk selamı,

Gökyüzünün altın madeni,

Bir geminin okyanusta sonsuzluk seferi,

Sudaki pırıltısıyla elmas cevheri,

Gönül dağının solmayan lâyemut çiçeği...


Gün'eşim, gözlerimin şetâret satırları...

Arzu keş gönlümün cângüdâzı,

Gönül dağımın dilâver neferi,

Cankuşumun ölmeden önceki son nefesi...


Ey kalbime taht kurmuş neşvedâr sevda,

Bostan-ı cinanımdan akan ab-ı kevser,

Sesi, cennetin en güzel mertebesi...

Ben ki; müptelâ-yi aşk sana,

Müteyyimim olma, şeydâmı ar'afda bırakma.


Gece olmasın diye dualar ediyorum her tan vakti,

Bilsem de hiç gitmeyeceksin, içimde mütevehhim;

Korkuyorum yüzünü göstermeyeceksin ba'deza.

Cennete teâkubî gündüz eden ne yapayım güneşi...


Başka dağlara vurma ışığını, yalnız benim dağıma...

Sıcağından cennet kuşlarımı alıkoyma,

Işığını esirgeme muhabbet çayırlarıma,

Cennetimin kıyameti olma...