Belki kocamandı adam; gölgesi ürkütebilirdi gece vakti karıncaları. Belki eğilip alamazdı çocukların topunu, ya da bağdaş kurup oynayamazdı onlarla. O heybetinin ardında yumuşacık bir kalbi vardı. Gün ışıdığında uykulu gözleri tıpkı bi ceylanı andırırdı. Öylesine güzel, alabildiğine masum. Güneşe uzanabilirdi istese; istese geceleri yıldızları çalabilirdi belki; sokak lambalarını üfleyebilir ağaçları kırpabilirdi istese. İstese bu heybetli adam neler yapardı bir tilki bir kurt gibi; elverişliydi doğası. Ama o ceylan kalmayı seçti. Bir keresinde laf arasında herkes ceylan doğar ama bazıları yolda kurt olmayı seçer demişti. Kadın da kurt olmak zorunda bırakılıyor da olabilir diye sürdürmüştü. Her durumda seçim yapabilirsin diye ısrar etti adam her durumda ceylan gibi seçebilirsin.
Ceylan gibi seçmek.. düşündü kadın. Galiba haklıydı. Adam bunu seçebiliyorsa; bu heybetli doğasına karşın gözlerinden görünen o yumuşacık ceylanı hala koruyabiliyorsa bunu herkes yapabilirdi. Uzun uzun baktı kadın uyanmaya çalışan uzaklara dalan o gözlere. Dünyaya olan merakını gördü; bi çocuk gibi kuşlara bakışını, şefkatle kucaklayışını gördü dünyayı. Gece olduğunda aya seyirttiğini, büyülendiğini gördü göğün karşısında. Ceylan kalmayı sürdürdüğü için minnet duydu. Hem gölgesinde dinlenebildiği hem şefkatine sığınabildiği için çok şanslı hissetti kendini. Gözlerine bu kadar yakından bakabildiği için, filtresiz ceylanı görebildiği için.. iyi ki dünya, iyi ki dünya sana dokunamamış dedi birden olan bitenden habersiz kahvesini yudumlayan ceylana. Hı dedi yöneldi kadına. İyi ki diyorum iyi ki hala ceylansın dünya seni bi kurda çevirmemiş. Kocaman gülümsedi adam; heybeti gibi gülümsemesi de kocamandı. Gölgesinden korkulduğu gibi gülüşüyle de güneş doğardı. Ben kocamaan bi kurduuum seni yemeye geldiiiim diye sarıldı kadına. Kocaman kollarıyla tüm gövdesini hapsetti. İşte tam da bu diye geçirdi kadın içinden derince bi nefesle kokusunu içine çekerken adamın.. İşte tam da böyle bi ceylan.