Ne zamandır susuyorum, içimle bu kadar sohbet etmeye başladım bilmiyorum. Bir albayım diye bağırmadım diye henüz ama susmak çok kötüymüş hocam, susa susa susmak istiyormuş insan,

sonrasında nasıl konuşulur bilmiyorum,


herkesten uzak içim, bir tek her aradığımda ağlama hakkı bulan gözyaşlarımı tutamadığım Ayşe'm var, onun da gözyaşı pınarları beni endişelendirdiği için eskisi gibi her dolduğumda arayamıyorum, yine doldum, yaşamaya, insanlar yaşamak dolarken.


Dürüstçe şunu söyleyebilirim, ben yaşamak istemiyorum, biraz anlayan insanın dünyanın katlanılabilir bir yer olduğunu savunacağını da sanmıyorum.


Size bir günlük rutinimi anlatayım, hatırı sayılır iyi para veren bir şirkette acayip arge işleri yapıyoruz, sabah gidip taksimetreyi kart basarak açıyoruz, siyaset, ekonomi, aç kaldık öldük bittik konuşmaları.. maksimum aramız 30 dk, öğle arasında ağlamak istemiyorsan, 30 dakikayı iyi değerlendirmek zorundasın, 10 dakikada Sena Şener'den Ölsem açıyorum, 10 dakika, ağlamaya başlıyorum, sessiz, içime içime haykırışlar. toplanıyorum hemen, plaza insanı şiş göz sevmez, tuvalette karşılaştığım o grand tuvalet ablalarımız yanlış anlamasın diye, uykumdan şikayetleniyorum, geceleri iyi uyuyamadığımdan, çünkü ağlamak robot için iyi değil verim azaltır.


sonra içeri giriyorum, tüm neşemle(!) selam veriyorum, yahu yüzüme bakın insanlar, naber deyip cevabı beklemeden soru sormaya devam ettiğiniz karşınızdaki insanın hüznüne bakın, ne kadar körler. ya da taklit yapıyorlar bilmiyorum, az biraz, şiş gözle ekrana bakıyorum, okuduğum cümleleri zibilyon tekrar edip toplantılara giriyorum,,, her şeyi hallediyorum evet hocam o iş bende bunu hallediyorum o modeli hallettim evet, evet tüm modeli hallettim hocam, ama yaşama işini beceremedim. Bir gün böyle çıkışsam ya şok olsunlar, her neyse birilerine bir şeyler sorup yüzüme bakmalarını beklediğimde, dinlediklerini ve devam etmemi söylüyorlar, ben yok muyum acaba?


Bir anda gözüm kararıyor, aşırı sigara, kansızlık, devamlı hızlı ye kalk, dolu dolu mesailer, yıkılıyorum ama içime. Midem bulanıyor, mesaiden en erken nasıl çıkarsam çıkıyorum, cebimdeki parayı kontrol ediyorum yurtdışına kaçmak için yeterli değil, ama güzel bir ölüm için yeterli deyip kendime bir ölüm hikayesi yazıyorum,


çünkü nasıl büyüdüm bilmiyorum ama ben kendime acıklı sonlar hazırlamayı seviyorum.


Ulan diyorum, şimdi buradan kaybolsam, birden, kimse yokluğumu fark etmez. Muhafazakar(!) bir ailede büyüdüm ben, her şeyi doğru yaptım hocam, tüm hocalarımdan tam not aldım, saygımla duruşumla ahlak cart curt. ama yoksun dedim, bak her şeyi doğru yapmak var olmaya yetmiyor. Bir yanda isyan prensibim de var, etmiyorum, kenardan kenardan ölümümü hızlandırıyorum, dualarla.


Hiç kimse aşık olmadı bana, şişko bir çocuktum hep, yeme bozukluğumuz varmış ailecek, diyetisyen söyledi. sevilecek gibi de değilim, dedim ya grand tuvalet ablalarımız konuştuğunda istediğin kadar zeki ol, bir anlam ifade edemiyor.


He bir de başörtü mevzusu var, her şeyi doğru yapsan da daha doğru olman ve var olmak için daha fazla çabalaman gereken imaj.


Mesela kırmızı çizgiler de sevmiyorlar, böyle ben bu adamla evlenirim dediğim insan, evime almadığım için, ateist olduğu için, ideolojilerimiz tutmadığı için (doğru mayalasa tutardı bence), benden ayrılıp, daha modern bir kapalıyla takılmaya başladı.


Ben normaldim, insanlar normal kalmamı istemedi diye yorumluyorum, sizce


Bir de, bugün bana kimse gülmedi, gülümsemedi, ölmek için yeterli değil mi?