Sezaryen sona erdiğinde başımı dışarıya uzatır uzatmaz beni ebemden önce yalnızlık karşıladı, sanıyorum ki. Götüme doktordan daha sert vurdu namussuz. Öyle ki, hala ağlıyorum.

Daha azını, daha çoğunu bilmem.

Annem de ağladı, şaplağa mı üzüldü dedim acaba?

Yok. Erkek olmadım diyeymiş.

İlk iki kız yaradanın lütfu, üçüncüsü sanıyorum ki külfetiymiş. Bu hususta pek az yanılttılar.

İlk anneanneme verdiler. Sıçarım dedim dünyanıza. Sıçtım da nitekim, anneannemin kucağına.


Çıkarım: Daima böyle uysal ve vurucu protestoların insanı olmuşumdur.


Kendimce yöntemler geliştirdim. Dayımın aldığı evdeki bütün dondurmaları kucaklayıp sokağa götürünce mahallenin bütün çocukları 15-20 dakika için beni daha çok sevmişti.

Üç beş dondurma daha sonrasında anladım ki bizler sevgiyi satın alabilecek kadar zengin kimseler değiliz. Mecbur, iyi insan olup hak edeceğiz.

Sonrası göçebelik, oradan oraya uçup durduk. Annem her evin sıçanlı ve akrepli olmasından yakınırdı ancak gittiğimiz her yeni evde akrep ve sıçan hatırlarım. Belki onların da aileden olduğunu kabullenmemiz fazla zaman almış.

Bir de çok sık altıma işediğimi bak, o da var. Babamın mutfakta anneme "Kaç yaşına geldi, hala buna bez almakla mı uğraşacağız?" dediğindeki yaşıma tekabül eder o dönem, 5.

Bu süreçte hatırladığım tek arkadaşım, sokağın karşısındaki evde yaşayan adını bilmediğim kızdı. Bir gün aynı anda cama çıktık, el salladık birbirimize. Garip işaretlerle bir şeyler anlatır, gözlerimizle dinlerdik ne zaman karşılaşsak. Bir gün onu da görmedim artık camda.

Okuma yazmayı henüz öğrenmediğim için resimli günlükler tutarak geçirdim sonraki günleri. Pek iç açıcı olmayan olaylar etrafında resme de küstüm galiba daha sonra.

Sonu gelmeyen drama açlığınızla sanatçı ruhumu öldürdünüz diyemeyince altıma işedim.

Artık diyebiliyorum ama hala altıma işemenin etkisini yakalayabilmiş değilim, can çekiyor.

Sidik, ne devrimci eylemdir.


Çıkarım: Tuvalete gitmek için insanlardan yardım istemek, altıma işemekten daha büyük rezillikti.


İlkokula başladım. Hayatımda o kadar mutlu olduğum bir gün hala yoktur. Akademiye giden yoldan bok yoluna sapacağımı hissetmiş gibi o ilk günlerin neşesini arsız arsız sağmış, bitirmişim. Okumayı hemen öğrendim.

Artık daha çok çocuk var ama ben hala bir başınayım, garip.

Aşık ola ola da derslerdeki tek rakibime aşık olmuşum sınıfta. Oluru olan şeylere hiç ilgim yok herhalde eskiden beri.

Bir iki de arkadaş edindim sonra.

Çok sevdiğim öğretmenime sarıldığı için en yakın arkadaşlarımdan birini saçından tutup bahçe boyunca sürüklemiştim.

Bir başınalık konusunu sorgulamaya o sıra ara verdim.

Aynı kızı içimde cin olduğuna ve kendisini öldürmek istediğine ikna ettiğim gün de geldi şimdi aklıma...


Çıkarım: Sevgili Berrin, hakkını helal etmezsen cennet yüzü görecek gibi değilim.


Ortaokula geçince anladım, koca bir cinsiyetin dostluğundan mecburen vazgeçmem gerekeceğini. Memelerim hızla büyüyünce bir çeşit erkek kankası personası geliştirip kendimi koruma altına aldığımı düşündüm. Ne kadar işe yaradığı tartışılır.

Liseye geçince çok net gördüm karmakarışık bir karakter olduğumu ve insanların bundan hoşlanmadığını. O güne dek kafamda kurduğum hiçbir taktik artık işe yaramayacaktı. Olduğumuz gibiydik, apaçık.

Çıplak hissettim.

Keskin, net şeylerden hoşlanırmış insanlar, ne kadar kötü olduğu fark etmeksizin. Bunu anladım. Sonra keskinlikten ne kadar korktuğumu, geri durduğumu gördüm.

Herkestim, her şeydim. Her yerde ve her şekilde.

Yerim, yurdum olmayınca çok da cezbedici gelmedim haliyle.

Eh, ergenler de pek dürüsttür. Canınız yanmaz, canınız süblimleşir. Ne olduğunu anlamazsınız bile.


Sürekli olarak insanlar için bir şey yapmak gibi dahiyane bir fikirle sıyırdım kendimi hepsinden.

En garantilisi.

En yorucusu ama en etkilisi.


Yıllar geçti böyle. Gelen, gideni karşılamıyormuş. Öylece olduğum yere çöktüm bir gün alakasız bir anda.

Daha fazla gitmez böyle, belli.

Çok fazla gitti benden, belli.

Pek çoğu gidecek benden, belli.


Yıllardır aralıksız kaçtığım şeyle yüz yüze kalmaya mecbur bıraktım kendimi.

Sevgisizlik.

Yalnızlık.

Büyük, mosmor, çirkin bir yalnızlık.

İlk porno izlediğinizde kapıldığınız dehşet hissiyle aynı.


Şimdi hepsi aynı.

Varlık bir, yokluk bir. Işık bile ayırmıyor geceyi gündüzden. Yırtılıyorum inceldiğim yerden, tek bir şey hissetmeden. Somurttuğumdan söz ediyorlar hep ama sadece yüzüm acıdı artık gülümsemekten. Ayaklarım acıdı sofralarında dans etmekten. Boğazım kurudu gecenin bir yarısı kramplarla uyanıp aynı acınası çocukluğun kanını içmekten.

Kafam karışıyor. Aynada bir şey görmüyorum. Elim sanki değdiği hiçbir şeyi tutmuyor. 15 metrekare içinde ses seda etmeden yatağıma doğru eriyorum.

Deliriyorum, derdim ama yok. Bu boşluğun sebebi bu, yıllardır gözümü bağladığım her şeyi muhteşem bir görüntü kalitesinde merakla izliyorum.


Ne sağlam vurmuş tokadı orospu çocuğu, hala ağlıyorum.