Umutsuz bakıyorum bazen her şeye. Sanki ne kadar okusam da, yazsam da bir anlam ifade etmeyecek hiç kimse için. Bunlar benim çırpınışlarım. Benim sessiz çığlıklarım.
Yaşadığım dünyanın gerçekleri yüzüme her vurduğunda parçalara ayrılıyorum, neden diyorum, neden insanlar bu kadar kötü? Neden vicdan denilen değer bu kadar göz ardı edilmiş? Neden, bir cevabınız var mı?
Acımasızca öldürülen kadınlar geliyor aklıma. Bir kurşunla veyahut bıçak darbeleriyle umutları, hayalleri çalınan onlarca, yüzlerce kadın... Düşününce bile yüzümdeki ifade derinleşiyor, güçlü bir nefretle doluyor sanki her zerrem. Aklıma geliyor, bir annenin evladının gözü önünde ''Ölmek istemiyorum.'' diye çırpınışı. Çırpınış...
Yokluyorum zihnimi, düşünüyorum, acıyı düşünüyorum. Bir sızı gibi dağılıyor, işliyor her zerreme acı. Evladına iyi bir yaşam sunamadığını düşündüğü için kendini asan, yakan... Hayır tamamlayamıyorum cümlemi. Olmuyor. Sanki hiçbir kelime tasvir edemez bunu. Bu sefer ben çırpınıyorum. Çırpınış...
Söyleyin bana ne yapmalıyım? Belki de duyarsız olmalıyım. Belki de çoğu kişi gibi bunlar haber bültenlerinde izlediğim 2-3 dakikalık görüntüler olarak kalmalı. Ama hayır, olmaz, yapamam bunu. Acıyı bu kadar derinden hissetmişken nasıl unutabilirim? Nasıl sessiz kalabilirim? Ya da... Alışmalı mıyım?
Ne kadar acı, acıya alışmak.
Bir yerde olmalı küçük bir umut tanesi. O küçük taneyi besleyip, büyütüp herkese dağıtmaya o kadar hevesliyim ki... Ben de büyüyeceğim o umut tanesiyle. Çığlıklarım artık sessiz olmayacak, çırpınışlarım görülecek. Sadece zaman. Umut tanesi için, benim için...