bu yaşa geldim, yüzümden damlıyor acının feryatları,

odamın kapısından sızıyor renkler, çağrıştırıyor kendimi,

süzülmüş duvarlar haykırır inceden.

ben pişmanım hüzün dolu yaşamımdan,

ısırıyor ruhum kendini uykuda,

dolaşıyorum arafta, baştan başa yaşıyorum hayatı,

gidecek yerim yok, secdeden başka.

kaç tövbe kapısında sabahladım bilmem,

tutunduğum dalı kendime çevirdiğimde,

güneşler görünmüyor, titreyen gecede.


Allah'ım, yüzüm yok artık dönüp secde etmeye,

korkuyorum geceleri uyuyunca,

kalbim sıkışıyor, ağzımdan kanlar akıyor,

hiç bilmiyorum, nereye sığınmalıyım?

bileğimde iki çizikle yaşıyorsam,

ruhumu eritip içine akıttığım gözyaşlardan..


ben şimdi nasıl bir hayat yaşamalıyım?

sabah erken kalkıp teheccüd namazlarında,

akşama kadar türlü günahlara sığınarak mı,

ne saçma, ne akılsızca bir hayat,

yaşamak mıdır bu ruhum solgunken?

oysa ben, bekliyorum saat beş olduğunda,

günahlarımdan kaçacağım yer bulamıyorum...

yakınmalar, sesler fayda etmiyor bu lanet yaşayışta.


yedi yaşında gömdüm hayallerimi toprağın ucuna,

sabah kar yağarken izleyip, umut dolu günlerin yerini,

acılar alacak mıydı bedenimizi baştan başa?

Allah'ım ben, kırgınım yalnızlık dolu yaşamımda,

yitirdiğimiz resimler, kendimizden kaçınca,

nereye atmalıyız geçmişi kirli hissediyorsak?


aynada kendimi gördüğümde yıkılmış yüzüm,

gün geçtikçe kararıyor gözaltlarım,

gün geçtikçe sığınamıyorum kalbimden dışarı.

bunca kaybolmuşlukta pırlantalar parlasa neye yarar?

göğsü çıkmış kişinin hastane kapısında ağlaması gibi hayat,

neye yarar küçük bir kız çocuğunun gözyaşları?

köprülerden sarkan bedenler neye yarar?

içindeki hisleri ölmüş ve dirilmemişse neye yarar?


titreyişler, soğuk ellerim daima,

yaşlar akıyor yazdığım satırların arkasında,

nefes almak gün geçtikçe ağırlaşınca,

çiçeklerin hastalığında kullanılan ilaçlar,

aramalar, fotoğraflar, sınavlar,

takatim yok artık bu gölgeli yaşamda.