Fark ettim ki yirmili yaşlara geldiğimde daha çok çizgi film izler oldum, kendime daha çok çikolata alıyorum, daha çok baloncu amcaların peşinden koşuyorum, pamuk şeker görünce dayanma gücüm zayıflıyor. Parklara gidip oturuyorum, çocuklar inince salıncağa biniyorum, gökyüzüne uçmak istiyorum tıpkı küçükken istediğim gibi. Sonra kaydıraktan kayıyor kendimce eğleniyorum.


Çocuk oldum hem de çok çocuk. İçimdeki çocuk mu bırakmıyor beni, yoksa ben yeni mi anladım çocukluğumun kıymetini. Bilmiyorum sorunlara karşı da bir çocuk gibi cephe alıyorum; bazen kaçıyor, bazen erteliyor, bazen ağlayarak isyan ediyorum. Dedim ya yirmili yaşlarda daha da bir çocuk oldum.


Büyümek mi istemiyorum, sorumluluklar, insanlar bana ağır mı geliyor? Bilmiyorum, tek bildiğim elimdeki çikolata ile sabahlara kadar çizgi film izleme isteğim. Hiçbir şeyi düşünmeden baloncu amcanın peşinden nefesim kesilene kadar koşmak. Yirmili yaşlarda olsam da pek bir beklentim yok hayattan.


Dokunmasın içimdeki çocuğa sorumluluklar, insanlar, işler, ödevler unutturmasın bana o çocuğu. Daima yanımda olsun o çocuk, daima elimden tutsun. O olmazsa korkuyorum kaybolmaktan, tekdüze olmaktan, sorumluluklar içinde boğulmaktan.