Küçükken yere kırlentesiz oturunca ben

Neden "yer çeker kalk!” derdi

yüzünü buruşturup poşet gibi

bir bana bir betona ters bakardı dedem

ya hava böyle sıcakken

iki pencere arasında neden durulmasın ki

promaja nedir bilmem ki ben 


kızma yine bana sakın

ne olduğunu bilmesem de mushafın

bu sefer hem ekmek mushaf çarpsın 

ben yolmadım bağlıktaki erikleri

erik yediysem de en fazla bir iki 

e hiç almayacaksam

o zamansa ne göz hakkı dedikleri?


ama dur kızma sakın bana yine

şu egzozu delik motor sesi ne güzel!

arka tekerine sıkıştırdığım küçük pet şişe

ne zarar verebilir ki bu demirden velespite


neydi kahvedeki o oyunun adı

pişpirik, elli bir, al papazı ver kızı

ana avrat söverdin güzel kağıt gelmezse

ninemden çok o masayı severdin neredeyse


ah ne kadar serindir şimdi 

öğlen vakti gittiğimiz dere kıyısı

ama misinayla sazdan yaptığımız oltayı

pek beğenmedi bu deryanın kuzuları

ne sarpa geldi ne istavrit ne mezgit

nereye attıysam tutturamadım kancayı


gündöndülerin yüzü daha güneşe dönmezken

harman vakti hangi aydı bilmem şimdi

ama o zamanlar gün ortası gök gürleyince

sırf başındaki örtüyü kaldırıp attı diye annem

kimdi bize bu kadar çok öfkelenen 

yoksa "Allah Baba" dediğiniz

bize kızdı mı sahiden?


Bugünlerde zaman

eskiyecek bir şeyi bırakmıyor ki bize

o köprünün altından akan

sular çoktan kurumuş

şimdi yine de

kaçarak geldim betondan gelen türlü serinlikten

karanlıkta sallandıkça 

beni ürküten koca çamın gölgesine


ellerimde hala dikenli çiçekler taşırken

kalabalık caddelerde böyle yürümek

batıyormuş en ince yerlerime


heykel olsam yontulurdum dedim 

demir olsam dövüldükçe sertleşir

su verildikçe çelikleşirdim bunca zaman

İnsanmışım meğer anca kavradım

zamanın bir tek beni 

eskittiğini anladığım zaman


Kaybettiğim hislerim var şimdi

hiç tadına varamadıklarımın yanındalar

yerden yüksek mi saklambaç mı körebe mi...

yarım kalmış bir çocukluğu

hangi oyun tamamlar?