"Sonsuz başsız bir şey biliyor musun?"

"Biz."


Aynaya baktığımda yüzümü bile görmek istemiyorum.


Gözle görülemeyecek kadar, üzerine basıldığında acıtamayacak kadar parçalanmış bir camı yeniden kıramazsın, uğraşma. Çünkü ben kırılamıyorum. Dağılamıyorum. Toparlanamıyorum. Nereden başladığını bilmediğim bir karanlığın ortasında tek başına yanan bir mumum. Alevim kibritimden küçük. Gölgem yok. Fitilim kısa. Kangren olmuş bir kolu koparır gibi omuzdan, sızlayan bir dişi ayırır gibi çeneden ve ağrıyan bir başı uçurur gibi gövdeden tek seferde silip atmak istediğim şeyler var. Titreyen gözümün ucunda, hissizleşen ellerimle dokunduğum ve yitirmek üzere olduğum şeyler. Tırnaklarımla alnımın orta yerine bir mezar gibi kazdığım şeyler. Sarılıp uyuduğum ve sarılarak uyanamadığım şeyler. Ağladığım, güldüğüm, sevdiğim, korktuğum ve unutmadığım şeyler. Ama ağlayamıyorum, gülemiyorum, sevemiyorum, korkamıyorum, unutamıyorum. Acıyorum sadece. Çoğalarak acıyorum. İçime durmadan damlayan su, çiseleyerek yağan kül ve usul usul saplanan bir bıçak gibi acıyorum. Artmıyor, azalmıyor. Senin gibi acıyorum. Kopan kol, ayrılan diş, uçan baş gibi sıyrılamıyorum senden. İçine çekildiğim girdabı yaratan da sensin, girdabın bulunduğu deniz de... Ama sen yoksun. Ama sen zaten yoksun. Ama sen zaten hiç olmamış gibi yoksun.


Ne eksik ne fazla, hayatımda kendimi bile istemiyorum.


Tekerleğin ezdiği asfalt ve asfaltın eskittiği tekerlek gibiyiz seninle. Birbirimizi tamamlamak için değil, eksiltmek için varız. Bir martılık deniz, bir unutuluşluk biz, bir sarhoş olumluk içki neyse oyuz. Uçuldukça bitmeyen, unutuldukça hatırlanan, içildikçe sarhoş olunanız... Kendimi tümleyemememin sebebi bu. Acımamın sebebi bu. Güçsüz bir mıknatısın büyük bir demiri taşıma inancıyla çekiliyorum sana. Dokunduğunda neşterin yardığı deri gibi açılıyorum, aynaya sürülen sır gibi bakıyorum sana. Deprem olsam sadece sana yıkılıyorum. Düştüğünde gözden yaş, kağıdın üzerine nasıl dağıtıyorsa mürekkebi, işte öyle dağılıyorum sana. Yaklaşamıyorum. Aitsizlik hissinin verdiği o doruğu sınırsız kaybediş gibi, beni sevmediğini biliyorum. Beni unutmadığını da biliyorum. Biliyor olmanın çaresizliği, elinden, ayağından, tüm bedeninden geleni yapmanın çaresizliği, kaçmanın çaresizliği, kalmanın çaresizliği. Kapıyı kapatmanın, kapıyı açmanın, kapıyı aralamanın çaresizliğini yaşıyorum. Yaşadığım buhranı anlayamayacak kadar yoksunsun kendinden. Üzmeye kıyamayıp sürekli üzdüğünüm senin. Ve ayracınım senin, kaldığın yerden devam ettiğin. 


Ben seninle mutluluğa da yokum, mutsuzluğa da...

Ben sensizken mutlulukta da yokum, mutsuzlukta da...

Ben seninle yokum.

Ben sensizken hiç yokum aslında.


"Seni seviyorum."

"Seni sevemiyorum."