Sanırım coğrafya dersiydi, çünkü coğrafya hocası sınıftaydı. Zaten onun dışında 8-9 kişi falandık sınıfta. Okulun sonları olduğundan okula pek gelen olmuyordu, herkes evde oturup üniversite sınavına hazırlanıyordu. Ben de zaten evde sıkıldığımdan vakit öldürmek için geliyordum okula.


Meğer bir önceki ders uyuyakalmışım ve kimse de ses etmemiş. Zaten hocalar bize ses çıkarmadan test çözmemizi söyler ve ses çıkarmadığımız sürece hiçbir şey onları rahatsız etmez bu zamanlarda. Uyanıp saate baktım, 12.02 idi. Çantamdan bir şişe su çıkartıp yarısına kadar içtim. Ayrıca midem kazınıyordu. Biraz kendime gelmeye çalıştım fakat sınıftaki sessizlik sinirlerimi bozuyordu. Birkaç dakika sonra izin alıp lavaboya elimi yüzümü yıkamaya gittim. Elimi yüzümü yıkayıp biraz oyalandıktan sonra lavabodan çıktım. Sınıf lavabonun hemen yanındaydı fakat ben kapının önüne kadar uyuşuk uyuşuk yürüdüm. Sınıftan dışarıya bağırış sesleri geliyordu. Ben sınıftayken böylesine sessiz olan bir sınıf neden ben çıkınca bağırış çağırışlarla dolmuştu şaşırmıştım açıkçası. Kulağımı kapıya dayayıp arkamdan konuşup konuşmadıklarını anlamak için dinledim fakat "Hareket etmeyin!" denildiğini duydum ve bu ses hocaya ya da sınıftaki herhangi bir öğrenciye ait değildi. Gür ve tok bir sesti. İçeriyi bir süre daha dinledim. Aynı ses bir şeyler bağırmaya devam ediyordu. Kapının deliğinden bir şey görünmüyordu. İçeride bir şeyler dönüyordu.


Eğilip kapının altındaki boşluktan içeriye baktım. Dört tane siyah rugan ve bir çift spor ayakkabı görünüyordu. Ruganlar bir ileri bir geri gidip geliyor fakat spor ayakkabılar sanki yere mıhlanmış gibiydi.


Bulunduğum koridorda, sınıfın tam karşısında bulunan dolaplardan işime yarar bir şey bulabilir miyim diye bir bakayım dedim. Bir matara, birkaç tane defter ve iki tane kalemkutu vardı. Kalemkutuların içine de baktım ama yine işime yarar bir şey yoktu. Matara sertti, işime yarayabilirdi ama kendimi sağlama almam gerekiyordu. Dolapların hemen yanında rehber hocanın odası bulunuyordu ve çoğu zaman olduğu gibi oda boştu. Odaya girdim, biraz bakındım ve İstiklal Marşı okurken bayrağı tutmak için boynuma astığım kemeri aldım. Kemerin tam orta yerinde altın renginde içi oyuk bir demir vardı. Bu oyuğa bayrağı yerleştiriyorduk. Ayrıca yeterince sertti ve elime de güzel oturuyordu.


Sınıfın önüne geldim, kulağımı koyup tekrar kapıyı dinlemeye başladım. Saate bir göz attım, 12'yi 10 geçiyordu. İçeriden hâlâ konuşmalar geliyordu ama bağrışma yoktu. Kapının altından tekrar baktım. Ruganların bir çifti kapının karşısında, kapıya arkasını dönmüş duruyordu fakat diğeri görünmüyordu.


Birden bağrışmalar başladı. Bunu fırsat bilerek içeri daldım ve elimdeki kemerin demiriyle karşımdaki ruganlının kafasına sağlam bir tane geçirdim. Adam elindeki tabancayı düşürdü ve yere yığıldı. Hemen tabancayı kaptım ve çantasının karıştırılmasına müsaade etmemek için kendisine bağıran sınıf arkadaşıma sol eliyle tokat yapıştırıp sesli sesli bir şeyler söyleyen diğer yabancıya doğrulttum. Arkadaşı bayıldığı için o da savunmasız kalmıştı zaten. Durumun farkına varıp bana döndü. "Çabuk silahını bırak!" dedim.


Bu sırada çevresindeki arkadaşlarım adamın hızla üstüne atlayıp tekme tokat vurmaya başladılar. Koluna aldığı darbeler sonucu adam tabancasını düşürdü ve savunmasız kaldı. Bu sırada hoca koşarak sınıftan çıktı.


İki üç dakika kadar sonra okul müdürü ve hademeler koşarak sınıfa girdi. Aceleyle baygın adamı da kapının önüne çıkardılar ve diğer adamı da alıp arkadaşının yanına sürüdüler. Sınıf arkadaşlarım adımı bağırıp slogan atıyorlardı. Bazıları bana sarılıp teşekkür ediyorlardı. Müdür ve hademeler bu iki ruganlı soyguncunun başında bekliyordu. Tam müdür, baygın olanın maskesine doğru uzanınca adam elini cebine attı ve başka bir tabanca çıkararak müdürün yüzüne doğrulttu. "Geri çekilin hemen!" diye bağırdı. Arkadaşını dürttü ve silahı sağa sola doğrultarak arkadaşıyla birlikte merdivenlere doğru koştu ve hızla aşağı indiler. Bizim sınıf okulun kapısını görmediğinden karşı sınıflardan birine bodoslama daldım ve camını açıp kapıya baktım. Ders anlatan hoca önce bir şeyler söylendi ama sonra müdürü görünce onunla konuşmaya başladı.


Birkaç saniye içinde soyguncular sokağa çıktı ve koşarak uzaklaştılar. Yine de sınıfın kahramanı olmuştum. Hemen sınıfa geri döndüm, sınıftaki herkes koridora çıkmıştı. Silahları yerden alıp hemen camdan okulun arka tarafına fırlattım. Soyguncular silahlarını aldılar ve ceplerine attılar, maskelerini çıkartıp dostça bir selam verdiler. Ben de mahalleden tanıdığım bu yakın abilerime gülümsedim. Ne de olsa beni sınıfın kahramanı yapmışlardı. Saate baktım, 12.29'u gösteriyordu. Her şey tam olması gerektiği gibi olmuştu. Hemen ardından öğle teneffüsü zili çaldı.