Kış geldi. Kendim yine yetersiz ve benliğim çürüme noktasına geldi. İnsan ne kadar hayattan nefrette etse ölmemek için direniyor çünkü “umut” denilen aşağılık huzur verici duygu her gün ıstırap veriyor. Gece 00:42 ağlıyorum yan odada yatan annem ve babama halimi göstermemek için gülüyorum başka ne var ki? 17 yaşında başlayan aktörlük sevgim çocukluğumu o zaman yedi ve yaşım 26 şimdi de gençliğimi yiyor. Acınacak durumdayım biliyorum ağladığımı saklayan odamın duvarları. Kitaplar sırdaşım, şiirler yaralarım. Karnım çok ağrıyor ve annem sıcak süt getirmiş. Sürekli arkamı toplayan annem arkamdan çemkiriyor: Bu çocuğun aklı yok mu? Yok anneciğim benim aklım olsaydı parasızlık ve hayal dünyasında gezinen oğlunu sevgilim olacak kadın terk etmezdi. Korku içindeyim hayatım yalandan ibaret. Sana hep yalan söyledim, aslında herkese yalan söyledim. Avare avare geziyorum bu kalabalıktan ihsanı dökülen İstanbul’un başıboş sokaklarında. Her bulduğum yerde çay içip , kitap okuyorum. Bir kadınla tanıştım metrobüste. Allah o gün yalnızlığıma acımış birisini göndermiş ve ben de o gün onunla şehri gezip, bira içip şarkılar söyleyip akşamın bir vakti numarasını bile söylemeden çekip gitti ve ben yine yalnız ve bedbaht bir şekilde kalmıştım. İşte ben ismi lazım değil ama işsiz, yalnız bir gencim ve kendimden başka kimsenin bana acımasın beklemiyorum. Aktör değilim olmaya gayret gösteriyorum o kadar! Bu aktörlük denilen ıvır, zıvır işi bana ablam buldu ona bile kızamıyorum ha bir gün olacak diye. İlk başlarda hoşuma gidiyordu kendi karakterimden başka karakterini canlandırdığım için. Kendime tahammül edemediğimden. Hani bir Atilla İlhan bir mısrasında yazar: uykularımı uyusan nasıl korkarsın. Alacaklılarım sürekli gün içinde arıyor her Allahın günü yalan atmak zor gelmeye başladı. Uykum geldi oğlundan bihaber annecim sana iyi geceler. Umarım yarın güzel bir gün en azından sık