Ağırlamıyor yüzümü suların en berrağı
Oysa ne konukluklar gördü, en bulanık sularda
Yüzüm, yitirdiğinden güzelliğini
Varlığını buluyor yalnız, daldığım bir hülyada.
Ah çirkin, biçimsiz suratlar
Siz, sahibine itaatsiz köleler
Bir sınıra ve bir şekle sahipken
Sonsuzluğa karışmış duygulara set çeken.
Nasıl oldu, bilmiyorum
Belki ölüm uğradı yatağıma bir gece vakti
Ve beni es geçerek yalnızca
Öldürdü yüzümde görebildiğim güzelliği.
Sürdürmek istemiyorum bu yaşamı
En azından böylece
Tabiat güzelliğini bozduğumdan müteessirken
Hınçla izliyorum, ışıltılı her akşamı.
Yaşıyorum, eğer bu yaşamaksa
Kurbanların vicdanlarda hüküm giydiği bir yurtta
Ve böyle bir yerde sevilen bir kimsenin yüreği
Biliyorum, kaskatı kesilir her yakarışta.
Kötülüğü bir suç olarak takmadım göğsüme
Gururla da taşımadım onu aklayıp öylece
Yalnızca nankörlük bir bıçak gibi
Keskinleşip iz bıraktı kötülükten, göğsümde
O gece ruhum ikiye bölündü
Savaşması kaçınılmaz iki ayrı parçaya
Saflık ve kibir mızrakladı göğsümü
Göğsümü, her gece bununla kanayan
Keşke kanımı tüketseydi bu harp
Ve boca etseydi onu, yeryüzünün el değmemiş yerlerine
Etseydi de görmeseydim yenik düştüğünü
Saflığın, kibre ve bencilliğe
Çünkü artık insanlara tepeden bakmak
Onulmaz bir yarasıdır ruhumun
Ayrılık kadar yaradır, mecbur kalınan
Ve sancısıdır göğsümde taşıdığım uzvumun