Uyanıyorum bir gün…

Güneşi bir üfleyişte söndürecekmişim gibi

Koyuluyorum yola, hiçbir Allah'ın kuluna borcum yokmuş,

Kimsenin benden alacak bir şeyi yokmuş,

Kimselerin, verecek selamımı kaldıracak gücü yokmuş gibi.

Bir oturuşta bütün alem-i beşerin rızkını yiyecekmişim,

Bir susamamla, hiçbir tatlı su baş edemeyecek gibi.

Sonra, kalkıyorum sofradan mağrur bir ruh haliyle.

Sokakta buluyorum kendimi tekrar,

Bütün hayvanların hayran bakışları,

En mağrur insan olmamdan ötürü üzerimde.

Hükmediyorum karıncaların yuva kuracakları bölgelere.

Gökyüzüne bakıyorum, dikiyorum gözlerimi göğün yüreğine,

Hissediyorum, söndürebilirim göğü aldığım tek bir nefesle.

Yürürken mağrur başımla, akşam oluyor.

Ama güneşi tutabilecek kudretim var!

Olmamasını istesem akşamı korkutarak "cık cık"larım.

İzin veriyorum bu sefer, sırf meydan okumamdan nasiplensin diye gece.

Önce ilk kendini gösteren, ay paylanacak kararlı yürüyüşümle,

Zira parlaklığından kibirlenmesin diye.

Sonra, izin veriyor, güneşe meydan okumuş kibrim ayın kaçmasına da.

Yıldızlar kaplıyor göğün her bir tarafını.

Hissediyorum, bir baksam hepsini görebileceğim,

Bir bakışta, azalacak hepsinin parıltısı.

Bir sıçrasam, hepsini gezerim.

Ama o kadar mağrurum ki bugün,

Bu düşünceler bile değmezler, düşünmekten fazlasına

Hiçbiri ne bir isteğe, ne bir uğraşa

Sadece hepsi düşünce.

Hatta mesut saysınlar kendilerini,

Uğradıkları için, böyle mağrur bir başa.


Uyanıyorum ertesi gün….

Güneş nasıl ağırlık veriyor omuzlarıma.

Herkese borcum var bu sefer, nasıl koyulurum yollara?

Herkesin bakışları alacaklı.

Kimsenin selamını kaldıracak gücüm yok üstelik.

Hem, kimsenin rızkı yok soframda.

Hem de susamaya dahi yok dermanım bugün.

Ağır aksak uzaklaşıyorum sofradan mahcup.

Bütün hayvanların aşağılayıcı bakışları var dışarıda.

Bir tek karıncanın ağırlığı bükecek belimi, biliyorum!

Gökyüzü, kalbimin ortasına bastıracak çizmelerini,

Dikecek gözlerini gözlerime, omuzlarımı düşürecek.

Bir tek nefes almama müsaade etmeyecek gök, ciğerlerimi söndürecek.

Yürürken ben akşam olacak, sefil bedenim sürünecek.

Güneş batarken kudretli gidişi, sarsacak ruhumu son bir kez.

Akşam istemese beni görmeyi, yerin dibine gireceğim.

İzin verecek tabii buna, sırf onun da kudretine şahit olayım diye.

Önce, ilk çıkan ay bildiriyor haddini bana.

Yolumun üstüne düşen ışıkları titretir bacaklarımı.

İzin vermeden o kibirli yükselişinin korkunçluğundan kaçmama,

Yıldızlar çıkıyorlar sahneye.

Kaplıyorlar her tarafı, bir baksam onlara yok olacakmışım gibi

Bir çöksem dizlerim üstüne, hepsi memnun kalacak gibi

Öyle parıldıyorlar ki gökte,

Biliyorum, bir baksam kör edecekler gözlerimi.


Günler akıp gidiyorlar böyle;

Bir mağrur, bir sefil.

Bir mahcup, bir gani.

İnanıyorum! Bir gün gelecek….

O gün meydan okumayacağım hiçbir şeye,

Geçinip gideceğim her şeyle.

Keseceğim mağrur başımı,

Gömeceğim sefil bedenimi.

Bulursam tabii başımı kesecek kadar şerefli bir kılıç,

Bedenimi gömecek kadar çorak toprak parçası evrende.