En özenli makyajım ve saçımla seninle karşılaşma umudu içinde evden çıktım. Aynı sokakta karşılaşma ihtimalimiz; her adımımın mehter takımı ritminde bir ileri iki geri, bir ileri iki geri şeklinde ilerlememe neden sebep oluyor. Seni görememe ihtimali, sarımsaklı yoğurt yemenin ardından seninle öpüşmek kadar kötü bir ihtimal. Beni o halde görenler ya deli ya da aşık demeliydi. Çöp atmaya giden aşık biri görüntüsünü merak etmedim de değil.

Sırf bunun için makyaj yapmamın lüksünün bedelini kim verebilirdi? Bir rimel için verdiğim onca para mı, ten rengime uygun fondöteni bulmak için uğraştığım çaba mı, yoksa her lüksün de bir sahibi olduğunu hatırlatıp kendimi rahatlama çabamın mı? Üstelik tam çöp atma yolundayken elimdeki pis poşetlerle seninle sohbet etmek zorunda kalma ihtimali beni deli ederken... İhtimaller havuzunun içinde yüzüyorum. Yüzme biliyor olmam içimi rahatlattı neyse ki.

Aklıma bir de şu an elimdeki poşetin içinde artıkları bulunan, dün akşam yediğim tavuklu salatanın tadı geldi. Üstelik içine tam 2 lira fark vermeden malum soslardan da koymuştum. Malum belediyenin adının yazılı olduğu ilk çöp kutusunu geçtim bile. Ama hala sen yoksun.

Elimdeki çöp poşeti benim bir uzvum olmaya karar verirken ben bir sonraki çöp kutusuna doğru yol almaya karar verdim. Belediye de iyi çalışıyormuş, çöp kutusu bomboştu. Yolda sen dışında tanıdık biriyle karşılaşmamam tek umudum oldu şu anda.

Seninle karşılaşma ihtimalim çöpü attıktan sonra olmalıydı elbette. Başım eğik ilerlerken kaldırım taşlarının ritmik ayrımları, yürüyüşüme daha çok ahenk katıyor. Çöp poşetinin içinde cam şişeler olmalı. Nen yürüdükçe birbirine çarpan şişeler, kaldırımın ritmik ayrımları ve ben; orkestra şefi olarak sanatımızı icra ediyoruz.

Artık çöpü attığıma göre eve dönmeye hazırdım. Aynı senaryoları yol dönüşünde de yaşadım. Tek fark, elimde artık bir uzvum olmaya karar veren poşetten kurtulmuştum. Sustum.

Tavuk, benim için bir çöp atma ritüeli haline gelmişti. Eve dönüp soslu tavuk yapmalıydım.

Hem kendi hayatının öznesi olamayan bir kadının, kocaman enseleriyle korkuya bürünen kişilerin mahkumiyeti altındayken dışarıda olmanın da bir adabı olmalıydı sonuçta.

Neyse, aklımı böyle şeylerle kurcalayıp seni görmenin son virajını harcamamalıyım. Soslu tavuk yeme heyecanıyla seni görme heyecanım birbirine karışmış olabilir dedim bir an.

Tavuklar, haddinizi bilin! Gezen, koşan, yürüyen her ne tavuksan... Onu görme ihtimaliyle duyduğum heyecanla, arama giremezsiniz...

Kasaptan tavuk almayı unutmamalıyım

Soslu, tavuklu salatayı unutmamalıyım!

Seni görmeyi unutmamalıyım!

Nereden bilebilirdim ki Kasap Nuri'den kuşbaşı doğranmış tavuk isterken senin de haşlamalık kemik almaya geldiğini ve seninle karşılaşacağımı...



Neyse ki makyajım boşuna gitmemişti...