sevgilim bunları sana çok uzaktan

günün geceye en uzak ânından yazıyorum

biliyorum tüm köşelerinden kırgınsın bana

ve belki takvimlere de kızgınsın

ya da her sabah işe gitmek zorunda olan ayaklarıma


sevgilim geçen gece seni uzun uzun izledim

hatta elimi üzerine koyup uyumak istedim

anlıyor musun sevgilim kendime torpil geçmek istedim

ama günün cumartesi olmadığını hatırlatan alarmım

yüzüme kusacakmış gibi baktı, utandım


anlayacağın korkuyorum sevgilim

yani yıllık iznim uykumdan az kalmışsa

ve piyasaların hırslı iniş çıkışları

ankara'nın ayazından daha keskinse

bir sabah ansızın seni bırakamazsam diye


zamanı yitirmek istiyorum sevgilim

isa'nın doğuşuyla ilgilenmiyorum

ve romalıları fazlasıyla işgüzar buluyorum

viktoryen ahlâkımızdan vurulduğumuz her masada

beş yüzyıl yaşlı hissediyorum


ama olmuyor sevgilim

insanın yaşı büyüdükçe yatağı anlamını yitiriyor

artık bu çağda nefes alan ve hareket eden

cebinde hayallerinden büyük kartları olan herkes

her sabah otobüs kuyruklarına mecbur ediliyor


sevgilim sana her şeyi anlatmak istiyorum

artık kimseye güvenemiyorum

üzerinde söndürmeden atınız yazan küllüğe

can çekişen her sigarayı söndürüp gömüyorum

bilmem anlatabiliyor muyum


sevgilim itiraf ediyorum

başka yataklarda uyuduğum gecelerde

sensizlik bir kilo pamuk kadar ağır geliyor göğsüme

nevresimleri çiçekli yalanlarımın üzerine

içimden yeni kılıflar dikiyorum


sevgilim beni bağışla

seni sadece cumartesi geceleri seviyorum



Görsel: Arles'daki Yatak Odası (Vincent van Gogh)