Dünyaya farklı gözle bakan bir yazar…. Diğer insanlarla aynı görür mü renkleri, suyu, ateşi?

Aynı algılar mı her şeyi? Bir yazarın bu dünyadaki en büyük sürgünü yaşamını edebiyatçı olarak idame ettirmesidir hep. Benim gibi edebiyata aşıksanız hiç vazgeçmezsiniz bu yolculuktan bu sürgün sizi yazmaya iteler.

Henüz lise ikinci sınıfta iken düşünür dururdum.” Bu şair ve yazarların neden hep bir tarafı hüzünlü diye.” Edebiyata âşık olunca anladım. Diğer insanlara göre de normal insan değildim artık.  Onlara göre ya olayları çok abartıyorum ya da duygularımı en uç noktada yaşıyordum artık ya da hiçbir şeyi unutamayan zavallının tekiydim, hayır oysa sadece hepsinin tek bir sebebi vardı edebiyat aşığı idim ben. Yazardım. Dünyaya normal bakamam sadece hepsi bu.

 Bir romanın bittiği sayfa bile günlerce etki bırakır bende.  Parkta gördüğüm su içen kuş bile yeni yazık fikri oluşturur bende. Yaz akşamı usul usul esen rüzgâr yahut da kışın hunharca yağan yağmur, yeni kitaplar canlandırır kafamda.

 

Gece ortaya çıkan hilal bile benim kafamda bir romanı canlandırmaya yeter. Parkta oynaşan kediler bile yeni bir yazı yazmam için yeterlidir mesela.

Ben normal şekilde bakamam dünya “Çünkü ben edebiyatçıyım.”, “Çünkü ben yazarım.”

Aynı olamam kimseyle. Olayları da büyütürüm, kendi içimde atıp tutarım da hatta oturur üzerine yazı bile yazarım. Çünkü ben edebiyatçıyım.

Çünkü benim ruhum çok farklı algılıyor olayları. Çünkü ben edebiyatçıyım.

 

Çünkü bizler edebiyatçıyız. Diğer insanlar travmalarının üzerine tedavi görürken bizler sadece oturur onun üzerine yazarız. Yazarlar olarak kimimiz zamana takarız kafayı kimimiz ruha, kimimiz var olmaya takarız. Çünkü biz edebiyatçıyız.

Bizim psikoloğumuz edebiyattır.

Çünkü biz edebiyatçıyız.