hızımı seven yollardan geliyorum
ölümsüz tekrarlardan
ve bütün levhaların nefret ettiği farlardan
nöbetçi kulübeleri kusuyorum üzerinize
doğum lekeleri ve kırmızı kalemlerle saldırıyorum ısrarlı etlerinize
tren geçince öyle birden, geldin sandım
ihtiyar ziyaretçilerimin hepsi hayrete düşüyor ayıklandığım utançtan
geçmiyor hep bir yerlere olan uzaklığı kafesimin
düş kurulduğuyla kalıyor
sessizlik vahşetiyle anılıyor
ve kim perdeyi tutuyorsa örtmek için içeriyi
bir kaç mermiyle aralanıyor aklımın zamane ezberleri
hiçbir mecaz gerçeği bilmiyor
endişe, kedi kokusundan yapılma eski bir kulağı kesik az eşyalı ev
sesindeki titreyen parantezler
kalbinin havaya uçurulmuş soyunma kabinleridir
sana ne zaman dokunsam fren sesleri hayal ediyor kâinat
bir yerden bir yere yetişme telaşına bürünüyor binlerce bahaneyle sanki parmak uçlarım
seni naif bir şiire armağan edeyim desem
masada kalmış onca gergin şehir bakışları
ve gölgesinden şakaklarıma nal sesleri fışkıran annem
nabzımın her atışıyla balkonlar yıkılıyor benim bileklerimde
sen saatli bombalarını patlatarak bana enkazlar fısıldıyorsun
haklısın
ama beni
sayma
bu sefer
Aykut Akgül