boğuluyorum
hangi karanlığın elleri bunlar?
kederle çizgiler yüzümde
hangi denizin kıyısına kaçsam
orayı bulandırıyor.
büyüyor yalnızlığım, büyüyor ağrı
nereye kaçsam soluyor turuncusu.
aklım paramparça, kalbim boğuk
-ışıklı betonlar gibi boğuk-
kime ağlasam benden mutlu.
bu korkunç yalnızlığım benim
yüzümde, ellerimde lacivert bir iz gibi.
damarlarımda baharlar halbuki
rengarenk, uçurtmadan güzel gökyüzü
ben kendimi hüzünle paralamayı öğrenmişim hepsine rağmen.
açılır demir kapısı ayrılığın, ağır
etim, kanım, kemiğim, saçlarım
hepsi benden ayrı;
alır götürür zaman yüzümden çocukluğu
bir kirli büyümek kalır, kaygılar ve hesaplar kalır.
suçluyum kendime
bir aşkın ellerini tutamadım,
-bakamadım büyümenin ötesine-
kendime doğru acıları
hep acelem varmış gibi çektim, fevri.
durmadan düşünüyorum:
acaba yaşasaydım ne olurdu?
böyle kendime düşman, uzak
çirkin ve aceleci olmasaydım
güneş ilk benim omuzlarıma doğar mıydı?
"yetişemedik birbirimize,
ayrı memleketler, ayrı bulutlar
hiç birbirine benzemeyen renkler gibiyiz."
alevler de güzeldir,
bir mavi yanar durur göçlerde
-birbirimizin kalbine göçler, kayıp-
belki kuş yuva yapar pencere önüne
esmer bir kumru belki, üç yavrulu
gün atarken kendini bizim göremediğimiz bir denizin ufkundan
o yavrular penceremize umut taşır bir gün.
ne güzeldi eskiden cümleler
şen şakrak, davetkar, sıcacık
iğde ağaçlarına çağırırlardı, yaz mevsimlerine.
-şimdi cümleler sadece özlem, kavga-
senin dokunduğun yerlerde bir mevsim büyüyecek,
takip edeceğim çıplak ayaklarını
dokunduğun eller ısınacak,
takip edeceğim saçlarınla ördüğün mevsimi
üzülme benim için;
keder de, yokluk da dahil yaşamaya.
Jean Valjean
2021-01-14T16:58:16+03:00Şiirin ritmini ve üslubunuzu çok sevdim. Emeğinize sağlık.