Hâlâ anımsıyorum
Annemin ördüğü dantelli yakalı,
Mavi önlüğümü ilk giydiğim sabahı.
Ki benim sıska bedenim o zaman da sıskaydı.
Birkaç beden büyüktü önlüğüm
Seneye de giyer diye alırdık ya hani.
Sanki sonraki sene de çocuk olacakmışız gibi.
Biz hep çocuk olacakmışız gibi
Beklerdik sonraki yılları.
Abim benden iki sınıf üstteydi.
Sınıfa bir girişim vardı,
Utana sıkıla, ellerimle eteğimin
Ucunu çeke çeke...
Herkes bana bakıyordu.
Öğretmenimin saçları sarı,
Kıvır kıvır iniyordu ensesine kadar.
Adı Nejla'ydı.
Bana adımı sorduğunda
Yüksek sesle söyledim
Babam koymuştu adımı
Nasıl kısık söylebilirdim?
Beğenmemiş olacak ki
Eliyle omzumdan hafifçe çekip
Sahte bir gülücük koydu
Dudağının yan tarafına.
Ah ulan Nejla!
Tüm okul zamanlarımın kabusu
Olacağını nereden bilebilirdim?
Enes zayıf ve kısa boylu bir çocuktu.
Sol tarafımda otururdu hep.
Masayı itekler, öteye götürürdü benden.
Bir öfkeyle çektim masayı kendime.
Masanın kenarı Enes'in ayağına değdi.
Tam da o esnada babamın sınıfa giresi tuttu.
Döndü Enes'e, ''İyi misin oğlum?'' dedi.
Herkesin içinde bana bakıp
Bir bağırması vardı babamın,
Benim sıska çocukluğum birden büyüyüverdi.
Koca cüsseli Kadir'in yanına oturttu beni Nejla.
Benim sıska bedenim
Alt edemezdi bu Kadir'i.
Ki her gün dayak yerdim de
Bir gram laf etmezdim anneme.
Her teneffüs abimin sınıfına koşar
"Abimin öğretmeni
Benim öğretmenim olsun!" derdim.
Gözleri şaşı Nazmiye'yi kim sevmez ki?
Tüm okul severdi tabii.
Kadın o zaman da yaşlıydı
Şimdi de yaşlı.
''Kuzucum'' diye bir sarılışı vardı,
Her yer beyaz sabun kokardı.
Kanatsız bir melekti sanki.
İyi ki kanadı yok da
Uçup bizi bırakmıyor, derdim.
Okul bazen erzak poşeti dağıtırdı.
Saçları örgülü, ayakkabıları fiyakalı
Öğrencilerine verirdi Nejla.
Ben hep o poşetleri evlerine
Götürüşlerini izlerdim bir köşede.
Benim ayakkabılarım fiyakalı değildi tabii.
Adım da yasak bir dilin verdiği
Bir zelzenişti bu sisteme.
Saçlarımı her gün at kuyruğu yapar,
İki tokayla bağlardı annem.
Bir gün hastalandı da günlerce gelemedi Nejla.
Nazmiye bakıyordu bizim sınıfa artık.
Okul o yıl da erzak dağıtıyordu ya yine.
Geldi yanıma, ilk bana uzattı bir poşet.
''İçindeki margarin erimeden götür evine, gel.''
Dedi.
Kocaman gülümseyerek koştum eve
Evimiz okulun hemen iki sokak ötesindeydi.
Anneme uzatttım poşeti gülerek.
İçindekilere ihtiyacımız yoktu oysa.
Ama kırk kişilik sınıfta dönüp
Bana doğru bakmıştı Nazmiye.
İlk olmanın verdiği mutluluğu
Ben Nazmiye'den öğrendim.
Bizim evin karşısındaki evde
Üç tane oğlan vardı.
Birbirlerinin aynısıydı üçü de.
Şunlara bak, anneleri kopyalamış onları
Derdim.
Sonradan öğrendim üçüz olduklarını.
Tabii yanıktım bir tanesine.
Kimse onları ayırt edemezdi
Ben şıp diye bilirdim.
İnsan kimi sevdiğini neden bilmesin ki?
Yüzü en yuvarlak
Ve diğerlerine göre daha kiloluydu Salih.
Adem zayıftı, cüsse olarak tabii.
Yunus en içine kapanık olanıydı
Gözleri daha derin bakardı hep.
Yanağının bir tarafında bir beni vardı.
Beninden tanımazdım tabii,
İlk gözlerinden bilirdim onu.
Benim tek taraflı çocukluk aşkım
Böyle böyle dokuz yılı devirdi tabii.
Bir an bile gidip söyleyemedim.
Bir gün okulun bahçesinde
Sarı saçlı bir kızla yakaladım.
Kızın saçları altın gibi parlıyor
Bukle bukle iniyordu beline kadar.
Bembeyaz teni vardı
Sanki ay parçası mübarek.
Ben erkek olsaydım ben de severdim onu.
Yunus olsaydım yine severdim.
Üçüz olsaydım da...
Kara saçlı, koyu tenli beni neden sevecektim ki?
Nazmiye severdi ama.
Bir gün sınıfın ortasında
Aldım elime kalemi
Yazdım bir iki satır.
Tabii daha dokuz yılı devirmemiştim aşkta.
Okudum yazdıklarımı yüksek sesle.
Dönüp bana bakmıştı herkes.
Utanmamıştım ilk kez.
Bana doğru uzanan elleri
Alkış tutarken görmüştüm bu defa.
İşte ilk şiire başlayışım o zamandı benim.
Şiire başlama sebebimdi ötekileşmek.
Yazmak, utanç değildi
Öç almak gibiydi sanki.
O zamanlar en iyi arkadaşım oldu kalemim.
Şimdilerde eski mahallemizden geçerken
Gözüm takılıyor o eve.
Şimdi sorsanız hangisi kim, bilemem.
İnsan sevdiğini bilirdi ya hani.
Meğer çocukluk aşkı sadece büyüyene kadarmış.
Nejla inadından emekli olmamış sanırım.
Başka okulda öğretmenlik yapıyormuş şimdi.
Kadir hâlâ koca cüsseli tabii.
İlkokuldan sonra okumamış,
Evlenmiş, çocukları olmuş.
Bizim evin bir iki sokak aşağısında oturuyor.
Bana gelecek olursak...
Bana olanları başka bir satırda anlatacağım.
Tabii siz şimdi Nazmiye'yi merak ediyorsunuz.
Siz de sevdiniz değil mi onu?
Gözleri şaşı,
Sabun kokulu yaşlı Nazmiye'yi
Kim sevmez ki hem?
Nazmiye'nin kanatları olmuş.
Bir bulutun sırtına konup
Bu dünyadan uçmuş...
İyi uykular Nazmiye...
Margarin kokulu kız büyüdü artık.