O sene takvimde
Yirmi ile on altının
Yan yana yazıldığı seneydi.
Ve babaannem can iğnesini
Dünya denen
Bu fâni samanlıkta kaybetmişti.
O gün çocuk bayramıydı belki ama
Ben artık çocuk değildim…
Olamazdım da.
Gerçi bu acı haberi de
Çocukça bir yazıyla öğrendim…
Neyse…
O gece kalbim sığmadı içime.
Defalarca kırmak istedi
Göğüs denen bu esaret kafesini.
Ama ne kafesi kırabildi
Ne de içime sığabildi.
Gel gör ki bunca yıl
O ufacık mesaja sığdı.
Apar topar eve geldim.
Evde gök yere inmiş.
Göz gürültülü ve ağlak yağışlı
Bir hava hâkimdi salonda.
"Madem bu kadar basitti hayat
Onca hayal, onca umut niye var ki?"
Dedim kendi kendime.
Dedemin ak benzini gördüm o anda.
Ağlamıyordu ama epeyce halsizdi.
İçinden canı çekilmişti,
O sessizce odasına çekildi…
Uyku zamanı gelmişti.
Nasıl uyunurdu ki şimdi,
Sabah nasıl olurdu?
Elli yıllık hayat ortağı
Toprağa nasıl verilirdi?
Hem eşi onundu, toprağın değildi ki…
Bu ölümün yaptığı
Oyunbozanlık değil miydi?
Işıklar kapandı.
Ev sessizliğe gömüldü.
Ben dedemle uyudum o gece.
Epeyce ağladı.
En çok canımı yakan şeylerden birisi de
Kulağının az işitmesiydi dedemin.
Bana hissettirmeden
Sessizce ağladığını sandı saatlerce…
Bugün ben yine
Dedemlerin odasında uyuyorum.
Aynı yerde.
Dedemin ağlayışını izlediğim yerde.
Zaten üç tane yıldır
O da mensup toprak meskenine.
Ve şimdi kafamı aniden
Onun yatağına çevirdiğim anda
Silüeti belirdi birden yatağının üzerinde.
Şelale sandı kendini gözlerim...
Başı, gövdesi, bacakları…
Sanki dedem oradaymış da
Bu kez o benim ağlayışımı izliyormuş gibi...
Valizime yerleştirmek için
Yeni katladığım kıyafetler
Niye bu hâli almıştı ki şimdi?
Ben onları nasıl alırım artık oradan?
Peki ben o kıyafetleri
Ya başka bir şeye benzetirsem?
Gözlerime, beynime, zihnime
Savaş açmaz mıyım?
Daha da kötüsü
Ya bu savaşı kazanırsam
Bu hayatı kaybetmez miyim?
Çürüyor yavaş yavaş
Kalbimin dolgusu.
Bitap adlı memlekette
Düşük yaptım içimdeki çocuğu…
Mutlu...
6 Ekim 2020 Salı 02.44