Biçimsiz bir acıydı. Neresinden tutsan dağılırdı. Önce seni dağıtırdı, sonra bir bir dağılırdı. Dondururdun biçim alsın diye, tutardı. İyiyimlerle geçiştirdiğin sahte dinginliklerin seni yakardı. Önce yanardın, sonra yakardın. Ben seni zaten sonsuz biçimde bulmuştum, sonsuz bir acıydın. Bir yerde okumuştum, ailen olmak için seni ben bile doğururdum.


Dağınık bir acıydı. Önce evin dağıtmıştı seni, sonra çocukluğun. Bir sen dağıtmamıştın evini. Kızdın, yazdın, yine de yazdın. Dağıtılmış çocuklar en iyi toplamayı bilirler. Toparlanamamış bir acıydı seninkisi, el bir acıydı. Kimsenin ellerini tutamayışın bundandı. Elden gelen bir acıydı, elinden bir şey gelmedi, el olmayan da zaten hiç bilmedi.


Gücünü müteakip bir yaraydı seninkisi. Gücüme gittin, gücüne gittin, gittin.


Edepsiz bir acıydı. Kızdım, yazdım, yazdın, bazen kıştın. Yakardın. Karla yanardın. Aşk karla yanmaktı, karla yakardın. Kendi anlamını kendin bulmaya çalışırken ne büyük acıydın. Bir çiçek açar kaldırım da olsa, derdin ama bir kendine yaraydın. Ah, anlamını bulsak şu zamanın o yarayı ben kapatırdım.


Ne kendinle kalabildin ne kendinden gidebildin, sadece gittin.


Denizleri çok severdin, deniz değil, bataklık bir acıydı. Dibe çektikçe çekti(n), battın. Çekip çıkaramam, orada kendin kaldın. Taş atsam sana ulaşmaz, o yolu çoktan kapattın. Zaten taş olsaydım dibe batmam, belki de sana çoktan ulaştım.


Henüz hiçbir şeyin başındasın, sona çoktan ulaşmışsın.


Sonsuz bir acıydım. Artık taş olsam bir sana ulaşmam, yakardım. Bilirim bataklıkta halkalar oluşmaz, bu da en büyük yaramdı.


Sona çoktan ulaştım, sana ulaşamadım. Bataklık bir acıydın. Battıkça battım. Gücüme gittin, gücüme gittim, gittim.